Мы используем файлы cookie.
Продолжая использовать сайт, вы даете свое согласие на работу с этими файлами.

Ketojenik diyet

Подписчиков: 0, рейтинг: 0
4 farklı diyetin karşılaştırılması.

Ketojenik diyet veya düşük karbonhidrat, yeterli protein, yüksek yağ diyeti ya da kısaca düşük karbonhidratlı diyet, daha Türkçe ve basitleştirilmiş haliyle şekersiz, nişastasız diyet, vücudun glukoz yerine keton üretip yakmasını sağlamak için günlük kalori ihtiyacının mümkün olduğu kadar azını şeker ve karbonhidratlardan, büyük çoğunluğunun ise yağlarla karşılanmasını hedefleyen diyet. Diyet de protein tüketimi, proteinler de karbonhidratlar gibi glukoza dönüştürülebildiğinden ötürü yeterli varsayılan bir miktarla sınırlandırılır.

Tarihçe

Ketojenik diyetin aslında insanoğlunun yılın yaz sonu dışı bölümlerindeki doğal diyeti, ve Tarım devriminden, yani milattan önce sekizinci binyılda bazı tahılların ve hayvanların evcilleştirilmesinden önce mecburen uyulan rejim olduğu, yabani meyvelere, bakla ve tahıllara ise o devirde sadece her sene kısa bir dönem ulaşılabildiği, bu yüzden insanoğlunun temelde yağ ve proteini uzun aralıklarla tüketerek yaşamaya ayarlı olduğu, tatlı ve nişastalı yiyecekleri ise kış öncesi bol bulundukları dönemde bıkmadan, bolca yiyerek, hızla şişmanlayıp, yağ olarak olarak vücuduna depolamaya yatkın geliştiği iddia edilir.

Geçen yüzyılın ilk yarısına kadar insanların doğru beslenme amacıyla ne yemesi gerektiği otoritelerce önerilmezdi. Amerika'da kalp krizlerinin ikinci dünya savaşından sonra artması, Başkanın kalp krizi geçirmesi, peşinden gıda firmalarının kalp uzmanları derneğine yardımları sonucu her beş yılda bir yenilenen "Amerikalılar ne yemeli?" konulu tavsiyeler listesi yayınlanmaya başladı. 1950'lerden 2015'e kadar endüstri güdümlü, bilimsel desteği yetersiz bu tavsiyeler Amerikalıların ve onların dümen suyunda giden diğer batı toplumlarının tercihlerine yön verdi. 2020'de yayınlanacak tavsiyeler için obezite salgınına işaret ederek kesin bilimsel destek şartı koşuldu. 2015 tavsiyeleri zaten kolesterolün ve yağın kötü olduğu iddiasından vazgeçmişti, 2018 gibi birkaç komisyon bu tavsiyeleri daha bilimsel temele oturtmak için raporlar üretmeye başladı. 2020'de tavsiyeler tam ters yöne dönüp karbonhidratların kötü, yağların iyi olduğu ilan edilebilir.

Mekanizma

Karbonhidrat içeren beslenme koşullarında gıdada bulunan karbonhidratlar sindirimle glukoza dönüştürülür. Bu glukoz vücuttaki kan dolaşımıyla hücrelere taşınır, mitokondrilerce enerjiye dönüştürülür ve özellikle kas ve beyin fonksiyonlarının gerçekleştirilmesinde kullanılır. Vücudun tamiri icin gerekenden fazla alınan proteinler de sindirimle glukoza dönüştürülür ve aynı işe yarar. Beslenirken karbonhidrat ve protein bolca tüketilmiş ve vücudun yakıt gereksiniminden daha fazla miktarda glukoz üretilmişse, kandaki fazla glukoz insülin salınımına, bu da fazla glukozun yağa dönüştürülüp hücrelerde stoklanarak kandaki glukoz oranının düşmesine yol açar. Beslenirken vücudun yakıt gereksiniminden daha az glukoz üretecek miktarda karbonhidrat ve protein alınmışsa, bu durum glukagon ve epinefrin salınımına, bu da karaciğerin yiyeceklerdeki yağlarını, onlar yetersiz ise vücudun kendi depoladığı yağları yağ asitlerine ve keton grubu içeren moleküllere dönüştürmesine yol açar. Keton cisimleri olarak adlandırılan bu moleküller kan dolaşımıyla kas ve beyin hücrelerine ulaştırılır ve mitokondrilerde enerji üretilirken glukoz alternatifi olarak yerlerini alırlar. Kanda keton cisimcikleri bulunması durumu, ketozis olarak adlandırılır ve bu durum idrarda ve nefeste aseton benzeri bir koku olarak kendini belli eder.

Uygulama

Ketojenik diyet tıpta, seker hastalığı, çocuklarda ilaçlarla önlenemeyen sara nöbetleri gibi hastalıklarda ilaçsız iyileştirme yöntemi olarak kullanılagelmiştir. Ketojenik diyet taş devri rejimi veya mağara rejimi adı altında bir hayat tarzı olarak da benimsenebilmektedir. Ketojenik diyet ayrıca doğal bir zayıflama yöntemi olarak da görülebilmektedir. Pratikte ketojenik diyet alıştığımız birçok gıda çeşidinden vazgeçmeyi gerektirir. Ketojenik diyette, meyveler dahil bütün tatlı veya şekerli yiyeceklerin, tahıl ürünlerinin, nohut fasulye tarzı nişastalı yiyeceklerin, yer altında büyüyen havuç, patates gibi köklerin mümkün olduğunca az yenmesi, sebze ve yeşilliklerin ise lifler hariç toplam karbonhidrat miktarının kişinin faaliyet seviyesine bağlı olarak günde yaklaşık 20 gramın altında kalacak kadar az yenmesi, et, balık, yumurta gibi protein kaynağı yemeklerin ise kişinin yağsız (ideal) ağırlığının her kilosu için büyüme ihtiyacına bağlı olarak 1 ile 2 gram protein verecek kadarı, yani örneğin yaklaşık yağsız her vücut kilosu için günde 3 ile 6 gram arası et yenmesi, vücudun kalan kalori ihtiyacının (olası açlık hissinin) yenilebilir yağlar, özellikle içeriğindeki ω-6 yağ asitlerinin ω-3 yağ asitlerine oranı mümkün olduğunca az olan yağlı gıdalarla (iç yağı, yağlı et, zeytinyağı, hindistan cevizi yağı, tereyağı gibi geleneksel yağlarla) giderilmesi demektir. Vücudun keton ürettiğinden veya sindirilen karbonhidrat ve protein miktarının yetersiz kalıp, kalori ihtiyacının yağlardan sağladığından emin olmak için nefeste, idrarda veya kanda amaçlanan keton seviyelerinin oluştuğunu gösterebilen günlük ölçümler yapmak gerekebilir. Bu sayılar kişiden kişiye ve o kişiler için bile durumdan duruma değişebileceği için genellikle bir uzman takibi ve gözetimi altında başlanması tavsiye edilir.

Püf noktaları

  • Yağ: Bazılarına yağ yemek zor gelebilir, bulantı yapabilir, doğru yağ kullandıkça ve acıktıkça geçecektir.
  • Geçiş: Glukoz-keton geçiş döneminde grip benzeri yorgunluk hissedenler olabilir, geçicidir.
  • Su: Ketojenik diyetin yan etkisi bol idrar olacağı için, normalden daha fazla su içmek gerekir.
  • Tuz: Bol idrar, sodyum, magnezyum, potasyum, ve başka gerekli maddelerin eksilmesine, halsizliğe, kramplara yol açabilir. Doğru gıdalarla dengelemek gerekir.
  • Tansiyon: İlacını alanların tansiyonu fazlaca hızlı düşebilir, diuretik ilaçlar daha da fazla idrara sebep olabilir. Ölçmek, danışmak, belki tansiyon ilacını azaltmak gerekebilir.
  • Lif: Glukoza dönüşmeyen karbonhidrattır bu yüzden diyet hesabında sayılmayabilir. Bol yeşillik yemek, az karbonhidrat ve yeterli lif demektir. Sadece yağ ve protein yemek yetersiz life ve kabızlığa sebep olabilir.
  • Protein: Fazlası glukoza dönüşerek kanda enerji taşıyıcı olarak glukozdan ketona geçişi engelleyebilir, ideal ağırlığın her kilosu için günde bir buçuk gram protein, yani üç-beş gram et, veya balık, veya yumurta yetebilir. Hamileler ve gelişmekte olan çocuklar ve gençlerin ihtiyaçları tabii ki daha fazladır.
  • Ölçümler: Nefeste, idrarda ve kanda keton, ve kanda glukoz ölçümü için elektronik aletler, renk değiştiren kağıtlar satın alınabilir, fakat genellikle arada bir ölçtürüp, diğer zamanlarda nefesin ve idrarın kokusundan tahmin etmek yetebilir. Keton, tırnak cilası asetonu gibi kokar. Az karbonhidrat ve az protein yiyenlerin nefesinde, aseton kokusu en az, çok kas kullanan faaliyetlerden sonra daha belirgin olabilir (çok yağ da yemediyse zaten kilo veriyordur). Keton kokusu, kanda keton seviyesi uzun süre yüksek kaldıktan sonra, vücut başka kokmayan bir keton çeşidinin üretimini arttırdıkça azalıp kaybolabilir.
  • İnsülin: Kanda keton olduğu zaman, kanda glukoz fazlası olmadığı, bu yüzden insüline de gerek olmadığı; kişi önceden şeker hastası idiyse, hala şişman bile olsa, ferahlayacağı anlamına gelir.

Bir tahmine göre aslında yağ önce deri altına depolanır, oradaki kişiden kişiye değişen kapasite dolduktan sonra yağ depolamak zorlaşır, insülin seviyesi artar ve yüksek insülin seviyesi gerektiren iç organlara ve çevresine depolama başlar. Vücudun dengelerini bozan bu iç organ yağlarıdır. Yağ yakma, zayıflama, başladığında önce bu iç yağları yakarak başlar, onlar bittikçe deri altı yağlarla devam eder. İç yağlar azaldıkça, hastalık yaratan etkileri de, şişman gösteren deri altı yağ hala çok olsa bile, azalır. Bu model henüz hipotez aşamasındadır ve ciddi bilimsel araştırmalarla teyit edilmeyi bekler. Diğer modellerin açıklayamadığı birçok muammayı açıklayabilmesi yüzünden rağbet gören bu kavrama "Kişisel yağ eşiği" adı verilmiştir.

  • Açlık: Acıkmadan yememek doğru olandır. Sorun yalancı açlıklardır. Şu kesinlikle açlık olmayan durumlar açlık gibi hissedilebilir:
    • başkalarını yerken görmek, buyur edilmek, ısrarla buyur edilmek (birçok yiyecek reklamı bu sosyal baskı mekanizmasını ısrarla kullanır).
    • kanda şekerin düşüşe geçmesi; bu, karbonhidrat yedikten bir süre sonra kesinlikle olur, doğaldır.
    • damakta belli tatların özlenmesi (tuzlu, ekşili, yağlı, şekerli tatlar özlenebilir, açlıktan çok can sıkıntısındandır),
    • içinde yemek dolu olmaya alışmış midenin boş kalması.
    • yolculukta genellikle yemek yenilen yere yaklaşılması.
    • yemek yemeye alışılan saatlerde vücudun doğal saatinin de etkisiyle yemek beklentisi oluşması ve belli hormonların ve mide asitlerinin salgılanmaya başlaması.
    • Bazen susuzluk da açlık zannedilebilir, su içince geçebilir; Bu konuya değinen bir ata sözü vardır: "İki su, bir ekmek (yerine geçer)".
Bu durumlar geçicidirler. Hissedilen açlığın ne kadar sahici olduğunu kolay bir anlama yöntemi, kendini dürtüye sebep olan karbonhidrat yerine sadece et veya yağ yerken hayal edip dürtünün devam edip etmediğine bakmaktır. Asıl açlık şekersiz, nişastasız yemekler için de dürtü verir.
MCT Ketogenic Diet", yani zinciri orta (6-8 karbon atomu) uzunluktaki yağlar kullanılan rejim, daha az yağla daha fazla keton üretme olanağı sağlayan, bu yüzden yemekleri daha hastaların alıştığına benzetilebilen bir diyettir.

Tıbbi etkiler

Kalp hastalıkları konusunda düşük karbonhidrat içeren diyetlerin herhangi bir yararı veya zararı olup olmadığı hakkında kesin bir sonuç olmamasına rağmen, bu tarz diyetlerin uzun vadede LDL oranlarında yükselmeye yol açarak ateroskleroza yol açmaları olasıdır.Yüksek tansiyona karşı etkileri konusunda kısıtlı araştırmalar bulunsa da, düşük karbonhidratlı diyetlerin duruma iyi gelebileceği düşünülmektedir. Buna rağmen, karbonhidrat içeren DASH diyeti, ketojenik diyete kıyasla daha iyi sonuçlar doğurmuştur.

İnsülin üretememe (Tip 1 diyabet) durumunda ketojenik diyetin yararlı olduğunu gösteren çok az çalışma vardır. Genellikle hastaların karbonhidrat alımlarının düşürülmesi yararlı olabilse de, diyabet durumunda kişiye özel bir diyetin izlenmesi önerilir. İnsüline duyarlılığını kaybetme (Tip 2 diyabet) gibi durumlarda, yani idrarda şeker belirtisi veren şeker hastalığı çeşitlerinde, düşük karbonhidratlı diyetlere kıyasla Akdeniz diyetinin glisemik kontrol açısından daha yararlı olduğu bulunmuştur. Aynı zamanda Tip 2 diyabet riski ne kadar karbonhidrat tükedildiğinin aksine, hangi çeşit karbonhidrat kaynaklarının tüketildiğiyle (şeker, beyaz pirinç) bağlantılıdır. Kilo kaybı için bu diyet, diğer diyetlere kıyasla çok az da olsa daha etkilidir, ancak bu etki zamanla azalır ve önemsiz hale gelir.

Potansiyel yan etkiler kabızlık, yüksek kolesterol, büyüme yavaşlaması, asidoz ve böbrek taşlarını içerebilir. Düşük karbonhidrat içeren diyetler daha yüksek ölüm oranları ile ilişkilendirilmiştir. Aynı zamanda bu tarz diyetler spor yaparken ki dayanıklılığı düşürmekte, daha hızlı yorulmaya yol açmakta ve spor esnasında metabolik asidoza neden olmaktadır.

Epilepsi

Ketojenik diyet, çocuklarda dirençli epilepsiyi tedavi etmek için 1930'lu yıllardan beri kullanılır. Ketosis, epileptik nöbetlerin sıklığında bir azalmaya neden olmaktadır. Epilepsili çocukların ve bu diyetin bir türünü deneyen gençlerin yaklaşık yarısı, nöbetlerin sayısının en az yarıya düştüğünü görmüş ve etki, diyeti bıraktıktan sonra da devam etmiştir. Bazı kanıtlar, epilepsili yetişkinlerin diyetten yararlanabileceğini ve değiştirilmiş bir Atkins diyeti gibi daha az katı bir rejimin benzer şekilde etkili olabileceğini göstermektedir.

Doğallığı

Yeni teknolojiler ve ticari örgütlenmelerle, iştahımıza hitap edip şişmanlatan meyve ve karbonhidratlara ulaşımda yaz sonu ve güz ortamını, senenin her döneminde gerçekleştirmiş olmamızın, bir de buna son zamanlarda doğal sayılamayacak işlenmiş gıda ürünleri (zararlı oranda ω-6 içeren çekirdek yağları, suni şekerler, homojenliği koruyan, görüntü-koku veren ve raf ömrü uzatan kimyasallar) eklemiş olmamızın aslında bu hassas genetik ayarları zorlayarak sağlığa zarar verdiği, bu zarara çare olarak o zamanki dengeye, ketojenik bir hayat tarzını seçerek dönmenin, arada bir karbonhidrat çekimine girsek bile, sağlığa iyi geleceği düşünülür. Bu yüzden göreceli ketojenik bir diyet doğal bir hayat tarzı seçimi olarak önerilir.

yağ doymuş tek- ω-6 ω-3 ω-6 : ω-3 oranı
Aspir yağı 0.8 10.2 2.0 0 ω-3 yok
Kanola yağı 1.0 8.2 2.8 1.3 2.2
Keten yağı 1.3 2.5 2.2 8.0 0.3
Ayçiçek yağı 1.4 2.7 8.9 0.0 ω-3 yok
mısır özü yağı 1.7 3.3 7.9 az 83.0
Zeytinyağı 1.8 10.0 1.1 az 13.2
Susam yağı 1.9 5.4 5.6 0.0 ω-3 yok
Soya yağı 2.0 3.2 6.9 0.9 7.5
Yerfıstığı yağı 2.3 6.2 4.3 0.0 ω-3 yok
Salmon yağı 2.7 3.9 az 4.8 0.1
Krem peynir 3.2 1.4 az az 1.6
Pamuk yağı 3.5 2.4 7.0 0.0 ω-3 yok
Tavuk yağı 3.8 5.7 2.5 az 15.5
İç yağı 5.0 5.8 1.3 az 7.1
Eritilmiş iç yağı 6.4 5.4 az az 5.7
Tereyağı 7.2 3.3 az az 1.6
Kakao yağı 8.1 4.5 az 0.0 ω-3 yok
Palmiye yağı 11.1 1.6 az 0.0 ω-3 yok
Hindistan cevizi yağı 11.8 0.8 az 0.0 ω-3 yok

Ketojenik diyette vücut nişasta ve şeker (glukoz) yerine yağ (keton) yakacağı için yenilen yağların da doğal olmaları önemlidir. Doğal yiyeceklerde doymuş, ve tekil-doymamış yağ asitleri olur, diğer çoğul-doymamış yağ asitleri de olabilir ama bunlarda ω-6 yağ asitlerinin ω-3 yağ asitlerine oranı düşük olur. Tipik olarak teknik yollarla türlü çekirdeklerden çıkarılan yağlarda ω-6 yağ asitlerinin ω-3 yağ asitlerine oranı yüksektir. Bu yüzden insan sağlığına zararlı oldukları düşünülür. Bu, pratikte margarin, mısır özü yağı, soya yağı, ayçiçek yağı gibi yağları yememek, daha çok doğal beslenmiş hayvandan tereyağı, ya da doğal beslenmiş hayvanın eti üzerindeki yağ, balık yağı, sızma zeytin yağı, ve hindistan cevizi yağı gibi yağları, hilesi kolay ve fark edilme riski az olduğundan, güvenilir bir kaynaktan ulaşılması şartıyla, tercih etmek demektir.

Ayrıca bakınız


Новое сообщение