Продолжая использовать сайт, вы даете свое согласие на работу с этими файлами.
Çocukluk amnezisi
Çocukluk amnezisi (bellek yitimi/hafıza kaybı) aynı zamanda bebeklik amnezisi yani unutkanlık olarak da bilinir. Yetişkinlerin 2-4 yaşına kadar olan dönemde olaysal belleklerinde bulunan belirli anılarının zamanını, mekânını, yaşadığı duyguyu ve kimle, nasıl, nerede olduğunu hatırlayamamalarıdır. Bunun yanı sıra 10 yaşından önceki süreçte de olması gerekenden daha az anıya sahip olmaları beklenir. Aynı zamanda bilişsel benlik gelişiminin de kodlama ve ilk anıların saklanması üzerinde etkisi olduğu düşünülür. Araştırmalara göre çocuklar 1 yaşından önce oluşan anılarını hatırlayabilir fakat büyüdükçe ve yaşlanmaya başladıkça bu anıların hatırlanma oranı azalmaya başlar. Çocukluk amnezisi psikologlar tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bazılarına göre ilk anıların hatırlanmaya başlandığı 2-8 yaş aralığında oluşan anıları kodlama, saklama ve geri alma sırasında oluşan değişikliklerin çocukluk amnezisi için çok önemli olduğu düşünülür. Bu bellek yitiminin nedenleri konusunda başlıca üç teori ortaya atılmıştır. Psikanalistler bunun bastırmadan kaynaklandığını ileri sürerken; bilişsel psikologlar dilin gelişmesiyle birlikte bellek kodlamada ortaya çıkan değişikliklerin bu ilk anıların bellek izlerini canlandırmayı imkânsız kıldığını; nöro-psikologlar ise uzun süreli bellek için gerekli sinir mekanizmalarının bu ilk yıllarda işlevsel anlamda yeterince olgunlaşmamış olabileceğini savunmaktadır. Çocukluk amnezisi özellikle sahte anı durumlarında ve beynin erken yaşlardaki gelişimi açısından dikkate alınmalıdır. Çocukluk amnezisi için önerilen açıklamalar Freud’un delillerle desteklenmeyen ve genellikle güvenilmeyen travma teorisi, nörolojik gelişim, bilişsel benlik gelişimi, duygu gelişimi ve dil gelişimidir.
Tarih
Çocukluk amnezisi kavramı resmi olarak ilk kez 1893 yılında psikolog Caroline Miles’ın makalesinde yer almıştır. Kavramın ortaya atılışından 5 yıl sonra yapılan araştırmada katılımcıların çoğunluğunun anımsadıkları ilk anılarının 2 ve 4 yaşları arasında olduğu belirtilmiştir. G. Stanley Hall 1904 yılında paylaştığı Adolescence: Its Psychology and Its Relations to Physiology, Anthropology, Sociology, Sex, Crime, Religion and Education kitabında çocukluk amnezisi kavramına yer vermiştir. Bunun yanı sıra, 1910 yılında Sigmund Freud, çocukluk amnezisi konusunda gelecekte çok tartışılacak tanım ve açıklamaları yapmıştır. Psikoanalitik teoriden hareketle erken yaştaki yaşantılarımızın uygunsuz cinsel içeriklerinden dolayı bastırıldığı varsayımını öne sürmüştür. Sigmund Freud, çocukluk amnezisinin, kendisinin yetişkin hastalarında gördüğü histerik amnezi ya da bastırma duygusunun bir öncüsü olduğu fikrini savunmuştur. Hastalarından hayatlarında hatırladıkları ilk anılarını geri çağırmalarını istediğinde, hastalarının 6-8 yaş öncesindeki olayları hatırlamakta güçlük çektiklerini görmüştür. Freud, çocukluk amnezisi kavramını kendisinin Three Essays on the Theory of Sexuality adlı kitabında ele almıştır. 1972 yılında, Camphell ve Spear çocukluk amnezisi hakkında paylaştıkları ufuk açıcı araştırmada çocukluk amnezisi kavramını nörolojik ve davranışsal açıdan hem insan hem de hayvan modelleri kullanarak anlamaya çalışmış ve yeniden özetlemiştir.
Geri alma metodları
Kullanılan geri alma metodu, neyin geri alınabileceği konusunda etkiye sahiptir. Özellikle, unutulan belli bir olay hatırlanmaya çalışılırken daha genel bilgiler verilmesi ya da akla gelen ilk anının anlatılmasının istenmesi gibi farklı ipuçlarının kullanılması alınan sonucu değiştirmektedir.
İpucuyla hatırlama
Yapılan birçok araştırmada anıların geri çağrılması için ipucuyla hatırlama metodu kullanılır. Temel olarak, araştırmacı katılımcıya bir kelime verir ve katılımcı bu kelimeyle ilişkilendirdiği ilk anısını anlatır. Bu metot genellikle yaklaşık olarak 3-5 yaşlarının daha kolay hatırlanacağını varsayar fakat değişiklik de gösterebilir. Aynı zamanda bu metot için birçok itiraz da bulunmaktadır. İpucuyla hatırlama sürecinde, bir anı, ipucu olarak verilen kelime başına kaydedilir, bu yüzden bu hatırlanan anının kişinin hayatındaki ilk anısı ya da o an aklına gelen ilk anı olup olmadığını anlamak zor olabilir. Eğer araştırmacı kişilerden verilen ipucuyla ilişkili olarak özellikle çocukluk anılarını ya da ilk anılarını hatırlamalarını istediyse, hatırlanan anının yaş aralığı genellikle 2-8 yaş arasındadır. Bu ölçme şekli kullanılarak ipucuyla geri alma yöntemi sadece kelimenin kişilere söylenmesinden aylar sonra tekrar hatırlanması durumlarında kullanışlıdır. Bauer ve Larkina tarafından 2013 yılında yapılan çalışmada katılımcı olan çocuklara ve yetişkinlere, gösterilen kelime ile ilgili kişisel bir anılarını belirtmeleri ve sonrasında bunun oluştuğu ilk zamanı söylemeleri istenerek ipucuyla geri alma metodu kullanılmıştır. Bu araştırma sonucunda daha küçük yaştaki çocukların daha fazla ipucuna ihtiyaç duydukları saptanmıştır. Fakat hem çocuklarda hem de yetişkin bireylerde, hayatlarındaki çağırabildikleri ilk anılarının 3 yaş civarında olduğu belirlenmiştir. Bu duruma 3 yaş öncesindeki anıların sözsel olmayan ipuçlarıyla kodlanması fakat 3 yaş sonrasındaki anıların daha çok sözel ipuçları içeren anılarla kodlanmış olması neden olabilir. Sözel olmayan ipuçlarıyla kaydedilmiş anıların aradan yıllar geçtikten sonra sözel ipuçlarıyla geri alınmaya çalışılması bu konudaki başarısızlığın temeli olarak nitelendirilmektedir.
Serbest hatırlama
Serbest hatırlama belleğin psikolojik çalışması içerisinde belirli bir yaklaşımla ilgilidir. Bu yaklaşımda katılımcılar belirli bir denemede bir öğe listesine odaklanır ve ardından katılımcılardan aralarında belli bir sıra olmaksızın bu kelimelerin hatırlaması istenir. Çocukluk amnezisi ile ilgili olarak serbest hatırlama metodu, araştırmacıların, kişilerin hatırlayabildikleri ilk anılarını araştırması ve bu süreçte kendilerinin yanıtlarının serbest olmasına imkân verilmesidir. Serbest hatırlama ve ipucu göstererek hatırlama metotları kullanılarak yapılan, kişilerin oluşturdukları ilk anıları geri alma denemelerinde anıları geri alma miktarı açısından anlamlı bir fark bulunmamaktadır, fakat serbest hatırlamanın büyük faydalarından biri de daha erken yaşlardan anılar ortaya çıkarabilecek her sorunun cevaplanabilmesidir. Carole Peterson’a göre çocukluk amnezisine direnebilen ve öncü bir işaret ya da yemleme olmaksızın çocukluğumuzdan hatırladığımız öne çıkan anılarımız genellikle fazlaca duygu içerenler ve yer, zaman, sonuç ilişkisi içerisinde tutarlı görünenlerdir.
Ayrıntılı geri alma
Bu metotta, katılımcılardan belirlenmiş bir yaştan önce erişebildikleri tüm anılarını kaydetmeleri istenir. Serbest çağrışım metoduyla benzer olarak, bu metot, katılımcıların belli bir ipucu olmaksızın ortaya çıkardığı anılarına dayanır. Ayrıntılı hatırlama metodu diğer iki metotla karşılaştırıldığında öncü çocukluktan geri alınılabilen anıların miktarı hakkında daha fazla fikir sağlar. Fakat bu süreçte katılımcılardan beklenenler fazlaca çaba gerektiren durumlar olabilir çünkü katılımcılar bu süreç içerisindeyken çocukluklarındaki olayları hatırlayabilmek için çok fazla zaman harcarlar. Yapılan araştırmalarda ipucuyla geri alma, karşılıklı söyleşi ya da ayrıntılı geri alma metotları arasında dikkate değer bir farklılık bulunmamıştır.
Erişilebilir ve erişilemez anı
Kişinin geri çağırabileceği çocukluk anısı miktarı birçok faktöre bağlıdır. Yaşanan olayla ilgili hissettikleri, olayın yaşandığı yaş, olayın hatırlanması istenen yaş bu faktörlerden bazılarıdır. İnsanlar çocukluk anılarını hatırlayamamalarının onları unutmalarından kaynaklandığını düşünseler de anıların erişilebilirliği ve kullanılabilirliği arasında farklar vardır. Anıların kullanılabilirliğinde anılar dokunulmamış ve bozulmamış aynı zamanda da anı hafızasında depolanmıştır. Anıların erişilebilirliği ise içinde bulunulan durumda kişinin anıyı geri çağırabilmesi durumudur. Böyle olunca, ulaşılamayan birçok kullanılabilir anı olsa bile, herhangi bir zamanda verilen ipuçları anıların erişilebilirliğini etkileyebilir. Aynı zamanda bazı araştırmalar insanların ilk anılarının 3 ya da 4 yaşından önce bile hatırlandığını göstermektedir. J.A Usher ve Neisser 1993 yılında yaptıkları araştırmada bazı olayların örneğin kardeşinin doğması ve hastane hazırlıklarının yapılmasının kişi 2 yaşında olsa bile hatırladığını söylemişlerdir. Fakat araştırmalarının sonucunda elde edilen bu tip anılar olaysal belleğin gerçek bir belirleyicisi olmayabilir. Bunlara karşılık alternatif bir hipotez olarak da bu belirgin anılar bilgiye dayalı tahminin, genel bilgilerin ne olması gerektiğinin ya da 2 yaşından sonra elde edilen dış bilgilerin sonucu olabilir.
West ve Bauer’in araştırmalarına göre ilk anılar sonraki anılara göre daha az duygusal tatmin, kişisel anlamlandırma, özellik ya da yoğunluk içerirler. Aynı zamanda daha eski anılar perspektif açısından büyük farklılıklar göstermezler. Fakat belirli hayati olaylar diğer anılara oranla daha net ve öncelikli anılar olabilirler. Yetişkinler çocukluk dönemindeki kişisel olayları hatırlamayı geneli ilgilendiren olayları hatırlamaya kıyasla daha kolay bulurlar. Örneğin; çocukken aynı yıl içeresinde aldığın köpekle görünen güneş tutulması olaylarında köpek aldığın olayı daha çabuk hatırlanır çünkü kişisel bir olaydır.
Psikologlar yetişkinlerin hatırlayabildikleri ilk anıların yaşları üzerine tartışmaktadırlar. Bugüne kadar tahmin edilen yaş 2 ve 6 veya 2 ve 8 yaş aralığındadır. Bazı araştırmalara göre 4 yaşın altındaki çocuklar durumsal ve konusal olarak zengin anılar oluşturamazlar. Daha fazla kanıta ihtiyaç olunmasına rağmen, erken çocukluk dönemindeki göreceli olaysal bellek eksikliği prefrontal korteksin gelişmesiyle ilgili olabilir. Araştırmalara göre, yetişkinler parça parça olan anılarına ulaşabilmekte ve olaylarla ilgili anıların diğer anılarına oranla daha sonra hatırlamaktadırlar. Benzer bir araştırma da kişisel anımsama ve bilinen olaylar arasında fark olduğunu göstermiştir. Bilinen anılar yaklaşık olarak 4,7 yaşlarındayken kişisel anımsamalara göre değişebilir.
Anıların solması/zayıflaması
Çocuklar yetişkinlerin anıları geri çağırabilecekleri yaşın daha öncesinde anı oluşturmaya başlarlar. Kodlama ve depolama süreçlerinin etkin olma durumu daha büyük yaşlardaki çocukların daha çok hatırlamasına olanak verirken, aynı zamanda daha küçük yaşlardaki çocuklarda da büyük bir anı kapasitesine sahip olmalarını sağlar. 4 yaşından küçük çocukların olan olayların sırasını, objeleri üretmek için kullanılan nesneleri ve eylemlerin hangi sırayla ortaya çıktığını hatırlayabilmesi de otobiyografik hafıza için gerekli öncüllere sahip olduğunu göstermektedir. Çocuklarda 2 yaşından önceki olayları eksiksiz olarak geri alma oranı %50 iken yetişkinler de bu oran neredeyse 0’dır. 2 yaşından küçük çocukların anılarını birkaç hafta sonra geri alabiliyor olması bu anıların diğer anılara oranla daha kalıcı hale gelebilmesini ve neden bazı insanların bu kadar küçük yaştaki anılara sahip olduğunu açıklayabilir. Aynı zamanda çocuklar henüz karşılaştıkları olayları, olguları veya nesneleri tanımlayacak kelime bilgisine sahip olmadan önce yaşadıkları olayları geri alabilme kabiliyetine sahipken yetişkinler bunu yapamazlar. Bunun gibi bulgular insanların önceki erişilebilir anılarını ne zaman ve nasıl kaybettiğinin araştırılmasına öncülük eder.
Bazı araştırmalara göre çocuklar büyüdükçe ve yaşlanmaya başladıkça, dil gelişimi öncesi dönemdeki anılarını geri çağırma kabiliyetlerini kaybeder. Bunun bir açıklaması olarak dil becerileri geliştikten sonra sözlü olarak kodlanmayan anıların zihinde kaybolmaya başladığı savunulur. Bu teori aynı zamanda birçok insanın ilk anılarının neden parçalara ayrılmış olduğunu açıklar; çünkü sözsüz bileşenler kaybolur. Ancak, aksi bulgular gösteriyor ki 6-9 yaş arasındaki çocuklar daha küçük yaşlarda yaşadıkları olaylarda ilgili daha fazla miktarda doğru ve kesin detay anlatabilmişlerdir ve 6-9 yaş arasındaki çocuklar çok daha erken çocukluk dönemindeki erişilebilir sözlü anılara sahip olma eğilimindedir.
Çocuklarda artan erken dönem anılarını hatırlayabilme kabiliyeti çift haneli yaşlara ulaşana kadar solmaya başlamaz. 11 yaşına geldikleri zaman, çocuklar genç yetişkinlik seviyesinde çocukluk amnezisi sergilemeye başlarlar. Bu bulgular ergen beyninin bazı yönlerinin ya da ergenlikteki nörobiyolojik süreçlerin çocukluk amnezisine sebep olduğunu gösteriyor olabilir.
Bunların yanı sıra bazı istisnalarda olabilir. Örneğin; yazar Ray Bradburry kendi doğumuyla ilgili tüm detayları hatırladığını iddia etmiştir.
Aynı zamanda Lancaster Üniversitesi’nden Mark Howe, kendi varlığımızın ayırdına varma duygusu olarak tanımlayabileceğimiz bilişsel benliğin ortaya çıkmasıyla birlikte çocukluk amnezisinin sona erdiğine inanmaktadır.
Hayvan modelleri
Çocukluk amnezisine yalnızca insanlar üzerinde rastlanmaz. Fareler üzerinde yapılan araştırmalarda daha genç olanların şok ile şartlandırıldıkları kaçınma davranışlarını yaşlı olanlara göre daha çabuk unuttukları görülmüştür. Bu bulgular farklı öğrenim yaklaşımları uygulanmış birçok farklı tür üzerinde tekrarlanmıştır. Hayvan modelleri üzerinde yapılmış çalışmalar azımsanamayacak düzeyde önem taşımaktadır çünkü bu çalışmalar çocukluk amnezisi konusundaki nörobiyolojik bulguların temelini oluşturmaktadırlar ve bu tür çalışmaları insanlar üzerinde yürütmek etik sebepler dolayısıyla neredeyse imkânsızdır. Çocukluk amnezisine hayvanlar üzerinde de rastlanıldığı için bu durum yalnızca insanlara özgü olan dil ve benlik anlayışı gibi bilişsel faaliyetlerle açıklanamamaktadır. Bu yaklaşıma gelen eleştiriler ise insan ve hayvanların gelişim ve bilişinin birbirinden kesin çizgilerle ayrı olduğu savına dayanmaktadır. Araştırmacılar hayvanların gelişimini, öğrenme ve hafıza yeteneği, beyin gelişimi ve hormon seviyesindeki değişimlere dayanan bir zaman çizelgesi oluşturarak bu sorunu gidermeye çalışmaktadır.
Bireysel farklılıklar
İnsanların hafızasını cinsiyet ve kültür de dâhil olmak üzere birçok faktör etkiler. Gruplar arası erken dönem anılarının farklılıkları çocukluk amnezisi hakkında olası neden ve sonuçlar hakkında fikir verir. Aşağıda belirtilen bireysel farklılıklar, çocuk yetiştirme tarzları ve kültürel tarihin, ilk çocukluk anılarının çağrılmasında etkili olduğunu göstermektedir. Anlaşılacağı üzere çocukluk amnezisi ebeveynlik ve eğitim tarzıyla değişebilmekte yani sadece biyolojik nedenlere dayanmamaktadır.
Cinsiyet
Genellikle ilk hatıraların anımsanmasında cinsiyet farklılığı bulunmaktadır. Kadınlar erkeklerden daha erken hatıralarını hatırlayabilir. Annelerin kızlarıyla oğullarına kıyasla daha detaycı, değerlendirici ve duygusal anımsatıcı tarza sahip olmaları kadınların daha zengin bir çocukluk hafızasına sahip olmasının nedeni olabilmektedir. Bütün kültürlerde kadınlar erkeklere gore daha detaylı bir çocukluk hafızasına sahiptir ve kadınlar bu anılarda kendilerinden çok başkalarıyla ilgili detayları hatırlamaktadırlar. Bunun aksine erkekler çocukluk anılarında kendileri odaklı anıları hatırlarlar. Erkeklerin kadınlara göre kötü anılar hakkında bahsetmeye meyilli oldukları bulunmuştur. Yapılan bazı araştırmalara göre kadınlar daha travmatik anıları hatırlamaya meyilliyken, erkekler oyun anılarını hatırlamaya meyillidirler. Ayrıca ilk anımsanan anıların, erkekler için daha arkadaşlık odaklı iken kadınlar için daha çok nüfuz odaklı olduğu bulunmuştur.
Etnik köken, kültür ve toplum
MacDonald’ın bulgularına göre Çinli katılımcılar Yeni Zelandalı yerlilerine ve Avrupalı Yeni Zelandalılara göre daha geç erken dönem anılarına sahiptirler. Bu bulgu, ilk anı yaş ortalaması 6.1 olan kadınlara dayanmaktadır; Çinli kadınlar dünya genelinin aksine erkeklere göre daha geç anıları hatırlamaktadır. Tahminlere göre Çinlilerin erkek çocuklarına kızlara göre daha çok değer vermesinden dolayı onlara daha detaycı, değerlendirici ve duygusal anımsatıcı bir tavırla davranıyor olabilirler. Amerikan katılımcılar arasında ise siyahi kadınlar, siyahi erkekler ve beyaz kadınlara göre daha geç anılara sahiptirler. İlk anıların geç yaşlarda olmasından bağımsız olarak siyahi kadınlar kişisel deyenimlerinin küçük bir kısmını aktarmaya eğilimlidirler. Bu durum Afro-Amerikan kültüründe yetiştirilen kız çocuklarına karşı detaylı anılar yerine talimatların kullanmasından kaynaklanıyor olabilir. Korelilerin Amerikanlara oranla daha geç anılara sahip olmasının sebebi ise Asyalıların kollektivist bir toplum yapısına sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Yeni Zelandalılar ve Çinliler arasında bir yaş farklılığının olmaması bu teoriyi şüpheli kılmaktadır. Buna ek olarak, Afro-Amerikan nüfusu daha kollektivistik bir yapıya sahip olmasına rağmen kollektivistik olmayan toplumlarla karşılaştırıldığında daha geç ilk anılara sahip olmadıkları görülmüştür. Ayrıca Batı kültürlerinden katılımcıların Doğu kültüründenkilere oranla daha detaylı ve duygusal hikâyeler anlattıkları fark edilmiştir.
Yetişkin Yeni Zelanda yerlileri Avrupalı Yeni Zelandalılara ve Çinlilere göre daha erken anılar aktarmaktadır. Yeni Zelanda yerlilerinin geçmişindeki kültür vurgusu erken yaşlarda zamanın doğasını anlamada ve erken dönemdeki anıların geri çağrılmasında etkili olabilir. Ayrıca Yeni Zelanda yerlilerinin, Avrupalı Yeni Zelandalılara ve Çinlilere göre hafızalarının kaynağının aile geçmişi olduğunu belirtmeye eğilimlidirler.
Sonuçlar
Kişilik
İnsanların ilk anıları kişilik öz elliklerini yansıtmaktadır. Anılarını daha detaylı aktaran insanlar günlük hayatlarında açık olmaya ve diğerlerine çeşitli kişisel bilgilerini aktarmaya eğilimlidirler. Ilk anılar erkekler için arkadaşlık odaklı iken kadınlar için nüfuz odaklıdır.
Unutulan Anılar
Çocukluk anıları direkt olarak olay örgüsü şeklinde hatırlanmasa da dolaylı bir biçimde hatırlanabilir. İnsanlar otobiyografik olayları hatırlayabilecek düzeye gelmeden önce anılar ateşlenebilir ya da dolaylı olarak öğretilebilir. Bu en çok duygusal travmalar açısından önemlidir. Yetişkinler genellikle 3-4 yaşlarındaki olayları çağırabilir ve genellikle deneyimsel anıları çağırmaya yaklaşık olarak 4.7 yaşında başlarlar. Fakat, bazılarına göre travmatik olaylara ve tacize mahruz kalınmış bir çocukluk geçirenler çocukluk amnezisinin bitimi olarak 5-7 yaşlarını belirtmektedir. Bunun sebebi stresli anıların hafıza merkezine zarar vermesi olduğu ve büyük ihtimalle anı kurmayı engellediği düşünülmektedir. Ateşlemenin erken yaşlarda başlaması tacize maruz kalmış çocukların tacize tepki olarak dolaylı anılar oluşturmuş olabileceği ihtimalini artırmaktadır. Bu bastırılmış anıların insanları etkileyip etkilemediği ise psikolojide tartışmaya açık bir konudur.
Sahte Anılar
Çok sayıda yetişkin 2.5 yaşındaki anılarına sahiptir. Bu yaştan önceki anılarını aktaranlar ise genellikle kişisel anılarla, başka kaynaklardan öğrendikleri bilgileri birbirine karıştırmaktadır. 10 yaşından sonra yaşanan olaylar genellikle daha kolay bir şekilde doğru hatırlanmaktadır. Fakat 2 yaşına ait olan anılar sahte resimlerle ve anılarla karıştırılmaktadır. Erken çocukluk dönemi (2 yaş civarı) anıları sahte yönlendirmelere elverişlidir, bu da onların güvenilirliğini azaltmaktadır. Özellikle ciddi sonuçlara sebep olacaksa bu duruma şüpheyle yaklaşılmalıdır. Sahte bir olayın ayrıntılarını hayal etmek, sahte anılar üretmemize neden olabilir. Çalışmalar gösteriyor ki insanlar nadiren hayal ettikleri çocukluk anılarına hayal etmediklerine oranla daha çok inanmaya meyillidirler. Bu durum hayal gücü şişliğini ortaya çıkarmıştır ve bu da bir olayı nadiren hayal etmek, o olayı gerçek zannetmek için olası olabilir. Örneğin, kendilerinin doktorda çekilmiş bir fotoğrafı gösterilen insanlar bir sure sonra o fotoğrafla ilgili sahte anılar üretebilirler. Ayrıca, bu durum gösterir ki insanların mahkemelik olaylar hakkında dahi sahte anılar üretebilirler. Bu endişe Amerikan Psikoloji Birliği(APA)’ni, 2 yaşından önceki fiziksel ve cinsel istismar olayları konusunda şüpheci yaklaşılması gerektiği konusunda bilgilendirmede bulunmaya itmiştir. Fakat, Amerikan Psikoloji Birliği bu duruma suç olaylarının doğası nedeniyle tamamıyla güvenilmemesi gerektiğini de tavsiye etmektedir.
Önerilen açıklamalar
Freud’un travma teorisi
Sigmund Freud, insanların kişilik özelliklerinin erken çocukluk dönemlerinde yaşadıkları deneyimlerinin geliştirdiği libidodan kaynaklandığını savunmasıyla çok ünlüdür. Freud’un orijinalinde “Bastırılma Teorisi” olarak isimlendirdiği travma teorisi, çocukluk amnezisinin her çocuğun psikoseksüel gelişiminde yaşadığı travmatik olayı (örneğin: bakıcısı tarafından cinsel istismar) bastırmaya çalışmasından kaynaklandığını varsaymaktadır. Teoriye göre; çocuk kendi cinselliğini keşfetmeye takıntılıyken, hayatının ilk yıllarına ait anılarının çoğunluğunu bastırmaya çalışması buna yol açmıştır. Özellikle, Freud’un kendisi 1800'lerin sonunda bu teoriden vazgeçmiştir. Freud’un kendisine ait, çocukluk amnezisi hakkındaki açıklamalarını içeren freudyan teoride; bilimsel araştırmalar ve çoklu yorumlara açık olan gözlemler yerine, yaygın olarak anekdotlara dayalı kanıtları kullanması eleştirilmiştir.
“Freudyan psikoseksüel teori” acımasızca çürütülürken, bazı içe bakış çalışmaları, çocukluktaki duygusal istismarın hafıza üstündeki etkisini göstermektedir. Duygusal travmanın etkisi ve çocukluk amnezisinin açıklaması göstermiştir ki; stresli deneyimler hafızanın bozulmasına ayrıca hipokampüs ve amigdala gibi hafıza sisteminin merkezi bölgelerinde zararlar oluşmasına sebep olabilmektedir. Çocukluğunda istismar veya travmaya maruz kalmış yetişkinler, kendi anılarını genel popülasyondan 2-3 yıl sonra şekillendirir. Ayrıca, bu yetişkinler travma yaşamamış bireylere oranla önemli ölçüde görsel, resimli ve yüzle alakalı hafızalarını saklama ve geri çağırmada problemler yaşarlar. Bu belirtiler, travmanın, erken dönemdeki çocukluk anılarınıın oluşumunu bozduğunu ima eder ama Freud’un bastırma teorisi için gerekli kanıtı vermez.
Duygu
Amigdala (beynimizin duygu ve anıların duygusal içeriğinden sorumlu kısmı) ve hipokampüs (beynimizin otobiyografik hafızadan sorumlu bölümü) genellikle birbirlerinden bağımsızlardır fakat duygular ve amigdalanın da, özellikle hipokampüsün bağlantılı olduğu anıların oluşumunda rol aldıkları bilinir. Araştırmalar ortaya çıkarmıştır ki; çocukluk döneminin sonrasında oluşan anılar, önce oluşanlara göre daha önerimsel ve duygusaldır ayrıca anlamlılık ve kuvvetlilik oranı yüksektir. Duygusal yaklaşım; bebeklik ve yetişkinlik anılarının farklılığının çocukluk amnezisine sebep olduğunu savunur. Her ne kadar yüksek duygusal olaylar güvenilir geri çağrımları canlandırabilir ve geliştirebilirse de bu konu hala tartışmalıdır.
Bazı çalışmalar, duygusal deneyimlerin daha hızlı geri çağrım zamanı ile bağlantılı olduğunu keşfetmiş ve duygusal olayların hafızamızda yer edinmesinin daha kolay olduğunu göstermiştir. Eğer olay özellikle şaşırtıcı ise, beynimiz tarafından ilk işleme alınan olaylardan olur ve bunun sebebini de büyük oranda evrimsel sebeplere bağlarlar. Evrimsel teori, eğer geçmiş olay korkutucu veya üzücü ise veya olay bir kişinin varlığı için tehlikeliyse, kişi benzer durumun gelecekte olmasından kaçınma yatkınlığı gösterdiğini savunur. Buna ek olarak, çok önemli olaylar, büyük etkiler yaratır ve tekrarlandıkça hafızaya alınışı kolaylaşır.
Çeşitli bulgulara göre; hastaneye yatırılma ve kardeşin doğumu gibi olaylar belki de çok duygusal anılar oldukları için çocukluk anmezisi ile bağlantılıdır. Fakat görünüşte duygusal anılar, aile bireylerinden birinin ölümü ya da taşınması gibi olaylar çocukluk amnezisine etki etmez, bunun sebebi de çocuk için çok anlamlı olmaması olabilir. Bu yüzden bazı anılar diğer anılara göre erken çocukluk dönemi için hatırlanmaya daha uygundur. Bu da çok duygusal anıların duygusal olmayan anılara göre daha çabuk kodlandığı ve geri çağrıldığı sonucunu destekler.
Nörolojik
Çocukluk amnezisi için bir olası açıklama da; uzun dönem veya otobiyografik hafıza oluşumundan sorumlu beyin bölgesinin bebeklerde gelişmemesidir. Hipokampüs ve alın korteksi hafızanın nöroanatomisi için iki anahtar yapıdır ve bu yapı 3-4 yaşlarına kadar gelişmez. Bu yapılar otobiyografik hafızanın oluşumunda etkili olması ile bilinir.
Fizyolojik yaklaşım, hafızasını yitirmiş ve hipokampüsü zarar görmüş diğer insanların hafızaları hakkında destekleyici bulgular gösterir. Bu insanlar etkili bir geçmiş anıları saklama ve geri çağırma işlemi gerçekleştiremeseler de hala bilişsel ve algısal becerilerini sergileyebilir, yeni bilgiler öğrenebilirler. Hippokampüsü içeren medyal şakak lobu (Medial Temporal Lobe/MTL)’nun gelişimi erken çocukluk dönemindeki anıların oluşturulması ve sürdürülmesinde özelleşmiştir.
Nörolojik açıklama çok genç çocukların hafızalarındaki boşluklar için açıklamalar yapmış olmasına rağmen, çocukluk amnezisi hakkında tam bir açıklama yapamamıştır çünkü 4 yaşından sonra da hafızalarda hatalar görülmüştür. Ayrıca hata yaşadıklarını belirten çocuklar daha önce çocukluk amnezisi göstermeyen çocuklardır. Çocuklar 2 yaşından 3 yaşına geçerken, kendileri daha 1-2 yaşlarındayken olan olayları hatırladıkları gözlemlenmiştir. Çocukların 3 yaşlarındayken hayatlarının daha erken dönemlerindeki anıları çağırabilmelerinin keşfi çocukların bütün gerekli nörolojik yapılarının yerinde olduğunu göstermiştir.
Serebral yarımkürelerin içindeki farklı bağlantıların, insanların hayatındaki çok erken periyodlarda oluşmuş olayları hatırlamalarında etkili olduklarına inanılmasına rağmen. Çocukların her iki elini de kullanma ve iki yönlü sekmeli göz hareketi (bilateral saccadic eye movement) gibi kabiliyetlerinin gelişmesi çocukluk amnezisinin erken yaşta son bulmasıyla ilişkilendirilmektedir, bunun sonucunda ise beynin iki lobu arasındaki bağlantı ile erken dönem hafızasının artmasının birbiriyle ilişkili olduğu bulunmuştur.
Nörobiyolojik
Hayvan modelleri kullanarak çocukların sinirsel alt katmanlarında yapılan çalışmalarda, büyük kısıtlayıcı sinir iletici Gamma-Amino Butyric Acid (GABA)’in yetişkinlerde, çocukluk anılarının geri çağırımında baskıcı bir etkisi olabileceği bulunmuştur. GABA’nın aktiviteleri sadece hayvanlarda değil, insanlarda da çocukluk döneminde yetişkinliğe oranla daha fazladır. Araştırmacılar GABA aktivitelerindeki gelişimin artmasının, hayatın sonraki zamanlarında anıların geri çağılımında etkisi olduğu hipotezini savunmuşlardır. Hayvanlarla yapılan eski araştırmalar GABA’nın çocukluktaki korku anılarını unutmaya yardımcı olduğunu ve belki genel çocukluk anılarının geri çağrılma mekanizmasında düzenleyici olduğunu göstermiştir. İlginç olan ise bu durumun insanlarda da görülebileceğidir. Benzodiazepines, GABA’nın etkisini arttıran bir psikiyatrik ilaçtır ve benzodiazepines’in ileriye dönük amnezi oluşumuna sebep olduğu veya ilaç alınımından sonra anıların kodlanmasında hatalar oluşturduğu bilinmektedir. Benzodiazepines alan denekler, ilaç almayanlara göre öğrenme ve hafıza testlerinde daha düşük sonuçlar almışlardır.
Önceden, hücre doğumu veya nöronların üretiminin bireyin gelişimden sonra durduğu varsayılıyordu. Fakat son bulgular, erken çocukluk döneminde hipokampüsteki yüksek seviye hücre doğumunun, yetişkinlikte azaldığını ama yavaş da olsa hala devam ettiğini ortaya çıkarmıştır. Bilindiği üzere hipokampüs hafıza oluşumunda hayati öneme sahiptir, bu yüzden çocukluk amnezisi üzerine yapılan çıkarımlar bu bölge üzerindedir. İlginç biçimde, hayvan çalışmaları göstermiştir ki yüksek hücre oluşumunun olduğu yaş, kalıcı anıların en az ihtimalle oluşturulduğu yaştır. Araştırmalar hippokompal hücre doğumu, anıların oluşumunu çözündürdüğünü ileri sürmüştür. Anıların çözünürlüğü, yeni ve daha önceden olan nöronların arasındaki artan rekabetten dolayı, daha önceden olan hafıza döngüsündeki sinapsların yer değiştirmesi tarafından takip edilebilir. Bu teori hücre oluşumu arttıkça unutma oranı artan bir fare modeli deneyi ile desteklenmiştir. Ek olarak, yeni anı oluşumundan sonra azalan hücre doğumunun sonucunda unutma oranında da azalma görülmüştür.
Gelişimsel
Bilişsel benlik gelişiminin aynı zamanda erken dönem anılarının oluşumunda ve saklanmasında güçlü bir etki yarattığı düşünülür. Yeni yürümeye başlayan çocuğun büyümesi gibi, gelişen benlik duyuları sayesinde, biricik karakteristiğini, kendini diğer insanlardan ayıran bireysel duygu ve düşüncelerini fark eder. Çocuklar tıpkı benlik bilinci kazanması gibi, eski anıları geri çağırma ve otobiyografik deneyimlerini organize etmeye başlar. Bu durum ayrıca çocuğun kendi inanış, bilgi ve düşüncelerine başka kimsenin erişemeyeceğini kabul ettiği zihin kuramı olarak da bilinir.
Gelişimsel açıklama, çocukların anlamsal bilgileri anlamada iyi; fakat otobiyografik benliklerini yarattıkları geçmiş ve şimdiki olayları birleştirerek geri çağırmada eksik olduklarını ileri sürmüştür. Çocuklar bireysel insan varlığının farkındalığını geliştirene kadar, zaman üzerinde devam eden bir algı oluşturamazlar. Bazı araştırmalar 3 yaşındaki çocukların hala konseptleri kavramakta zorluk çekerlerken, 4-5 yaşlarındaki çocuklarda bu konseptlerin oluştuğunu gösterir, çocuklar bu zamanda eski olayların şimdiyi etkileyebileceğini anlayabilir.
Geçmiş ve gelecek algısı arasındaki bağlantı, zamanın devamlı olduğu algısına ve devamlı bir benlik oluşumuna sebep olur. Bu durum da çocukların yetişkinlerle konuşmaları için anılarının oluşumuna yardımcı olur. Yetişkinler, çocuklara onların kişisel geçmişlerini ve benliklerini oluşturmaları için anılarını kodlamada, çocukların deneyimlerini tekrar ve detaylandırma ile yardım eder.
Dil
Çocuklarda dil gelişiminin tamamlanmamasının, çocukluk amnezisinde çocukların otobiyografik anılarını kodlamak için dil yeterliliklerinin olmamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Erken çocukluk dönemi (3-4 yaş) ve çocuklardaki dil gelişimi arasında çocukluk anılarının kaydedilmesi bakımından direkt bir ilişki görülür. İyi derecede dil yeteneği gösteren çocuklarda sözel ve sözel olmayan anı testlerinin, düşük dil yeteneği olan çocuklara oranla daha iyi yerine getirdiği görülmüştür. Eğer çocukların dil yeterliliği yoksa bebeklik anılarını tanımlamada yetersiz kalırlar çünkü anılarını açıklayabilecekleri kelimeleri ve bilgileri yoktur. Çocuklar ve yetişkinler genellikle hızlı dil gelişimlerinin olduğu 3-4 yaşlarındaki anıları hatırlarlar. Dil gelişiminden sonra, çocuklar genellikle sözel dönem öncesi anılarını akıllarında tutarlar ve anılarını aktarmak için semboller kullanırlar. Bu yüzden, dil aktif şekilde kullanılmaya başlandığı zaman, anılar da aktif bir şekilde tanımlanmaya başlar. Çocukların anılarının içerikleri yetişkinlerden ve bebeklerden farklıdır çünkü bebeklik dönemi boyunca dil gelişimi olmamıştır.
Dil, çocuklara kişisel geçmiş ve şimdiki deneyimlerini organize etme ve anılarını başka insanlarla paylaşma imkânı verir. Bu diyalog değişimi çocuklara, kendi kişisel geçmişlerinin farkına vararak kendi bilişsel benlikleri ve eski aktivitelerin şimdiyi nasıl etkilediği hakkında düşünmeleri için teşvik etmektedir. Birçok çalışma göstermiştir ki çocuklarla olaylar hakkında yapılan basit görüşmeler, anıların daha kolay hatırlanmasına yardımcı olur. Ayrıca otobiyografik bilgi saklanmasında, çocuklarla yapılan görüşmelerin içeriğinin hatırlamaya etkisinin önemi hakkında da çalışma yapılmıştır. Bu çalışma cinsiyet ve kültürel farklılıklar konusunda çıkarımlarda bulunmamızı sağlar. Otobiyografik hafıza ailelerin çocukları ile konuşması ve onları olayların neden oluştuğu hakkında düşünmeye sevk etmesi ile başlar. Anıların konuşulması, çocukların hafıza sistemlerinde genel ve özel olayları kategori etmelerine olanak sağlar.
Sosyo-kültürel gelişim bakış açısı, dil ve kültürün çocukların otobiyografik anı gelişiminde ortak rolleri olduğunu söyler. Bu teori çocukları ile onların anıları hakkında detaylı ve uzun görüşme yapan ve görüşme yapmayan aileler arasındaki farka odaklanır. Ailesi ile uzun ve detaylı görüşmeler yapan çocukların, yapmayanlara oranla daha fazla sayıda anılarını hatırladıklarını rapor etmiştir. Anıların geniş detaylarla tanımlanmasının kültürel farklılıklardan kaynaklandığı çıkarımı yapılır.