Мы используем файлы cookie.
Продолжая использовать сайт, вы даете свое согласие на работу с этими файлами.
Vincent van Gogh'un sağlığı
Другие языки:

Vincent van Gogh'un sağlığı

Подписчиков: 0, рейтинг: 0
1886/87 Kışı (F 295)
Tuval üzerine yağlı boya, 41 x 32 cm
Rijksmuseum, Amsterdam

Vincent van Gogh'un sağlığı üzerine varılmış bir görüş birliği yoktur. 1890 yılında ölümü genel olarak intihar kabul edilmiştir. Hangi rahatsızlıklardan ya da hastalıklardan muzdarip olduğu konusunda çeşitli varsayımlar bulunmaktadır. Bu varsayımların arasında epilepsi, bipolar bozukluk, güneş çarpması, akut intermitant porfiria, kurşun zehirlenmesi ve Ménière hastalığı da bulunmaktadır.

Semptomlar

Doktor Félix Rey'in Portresi (F500, JH1659), tuval üzerine yağlı boya 1889, Puşkin Müzesi. Portreden hoşlanmayan Rey tabloyu başkasına vermiştir.

Van Gogh'un mektupları ve Saint-Rémy akıl hastanesi kayıtları gibi çeşitli dokümanlarda bazı semptomlar anlatılmıştır. Van Gogh'un gösterdiği semptomlar arasında hazımsızlık ve mide rahatsızlığı, halüsinasyonlar, kâbuslar, uyuşukluk, unutkanlık, iktidarsızlık, insomnia ve anksiyete sayılabilir.

Van Gogh ara sıra tekrarlayan bir çeşit atak ya da nöbetlerden muzdaripti ve böyle bir atak sırasında 23 Aralık 1888'de kulağının bir kısmını ya da muhtemelen tamamını keserek kendini yaraladı. Bu nöbetin ardından yatırıldığı Arles'daki hastanede konulan teşhis "genel deliryum ile akut mani" olmuştur. Hastanede çalışan genç Dr. Félix Rey ayrıca zihinsel epilepsi olarak tarif ettiği "bir çeşit epilepsi" olduğunu da önermiştir. 1890 yılında bu nöbetler daha sıklaşmaya başladı ve en uzunu 1890 yılının Şubat ve Nisan ayları arasında 9 hafta sürdü. İlk olarak bilinç karışıklığı ve bilinç kaybı ile başlayan nöbetler uyuşukluk ve tutarsızlıklarla devam etti; nöbetler sırasında ne resim yapabiliyor ne de mektup yazabiliyordu.

Van Gogh'un mektuplarında en sık görülen şikâyetler midesi ile ilgili rahatsızlıkları ve hazımsızlıktır. Van Gogh sıklıkla halüsinasyonlar ve kabuslar görüyordu. Çoğunlukla yüksek ateşten şikâyetçiydi. Çeşitli zamanlarda uyuyamadığından yakınıyordu. Lahey'de belsoğukluğu teşhisi konmadan önce üç hafta kadar uyuyamamıştı; bu uykusuzluk ve ateş muhtemelen enfeksiyon hastalığındandır. Bazen uyuşukluk içinde kalıyordu. Van Gogh Arles'a geldikten sonraki yaz Theo'ya bir ay sonra da Bernard'a iktidarsızlığından bahsetti. Van Gogh yaşamının sonuna doğru mektuplarında çeşitli kereler intihardan bahsetti ancak Naifeh ve Smith, van Gogh'un asıl olarak intihara karşı olan inançlarına dikkati çekerler.

Davranışı

Otoportre, 1889, özel koleksiyon. Kulağı sarılı olarak ayna aksine göre yapılmış otoportre
Absentli Natürmort, 1887, Van Gogh Müzesi

Amerikalı psikiyatr Dietrich Blumer gibi çok sayıda analizcinin görüşbirliğinde olduğu konulardan birisi Vincent van Gogh'un bipolar bozukluktan muzdarip olduğudur. Bu zihinsel rahatsızlık tedavi edilmedi takdirde giderek kötüleşen bir seyre sahiptir. Bipolar bozukluk kendisini manik ve depresif episodlarla gösterir; manik dönemlerde pervasız davranışlar, öfori ve fevrîlik gözlemlenir. Depresif dönemler ise depresyon, öfke, kararsızlık, içe kapanma ve sıklıkla ölüm ile intihar düşünceleri ile kendini gösterir. Bu semptomların çoğu biyografisinde görüldüğü gibi eylemlerinin çoğuna da açıklık getirir.

Van Gogh çok küçük yaşlardan itibaren resim ve din ile güçlü bağlara sahip olarak büyümüştür. Amcasının ortağı olduğu bir sanat simsarlığı şirketinde Hollanda'da çalıştıktan sonra aynı şirketin Londra şubesinde çalışmaya başladı. Londra'da yaşarken ev sahibinin kızı Eugenie Loyer'ye âşık oldu. Eugenie evlenme teklifini reddettikten sonra ilk sinir krizini geçirdi ve bu kriz sonrasında yaşamını kökten değiştirerek kendini tanrıya adadı. 20 yaşında karşılaştığı bu aksilik 1890'da intiharına kadar olan yaşamında sağlığının giderek kötüleşmesinin kesinlikle ilk adımıdır. Arnold Wilfried “Ailede zihin rahatsızlığı tarihçesi vardır” diye belirtir; van Gogh'un sahip olduğu bipolar bozukluk semptompları da yaygın olarak kalıtımsal olarak değerlendirilmektedir. Protestan Kilisesi'nde resmî olarak görev alan van Gogh rahip olmayı çok istemiştir. Ancak düzensiz hayatı nedeniyle saygı görmemiş ve çeşitli teoloji okullarından reddedilmiştir. Pervasız ve kararsız ama fevrî davranışları tamamen bipolar bozukluğa işaret etmektedir. Sanat simsarı olarak çalışmaya devam etmesinin yalnızca müşterilere "bu değersiz sanat eserini almayın" demek için devam etmesi bu hastalık ile çok iyi açıklanabilmektedir. Kararsızlığı ve kimlik bunalımları sonraki yıllarda ortaya çıkacaktır. Van Gogh cinsel reddedilme nedeniyle sonraki 10 yılda çok sık taşındı. 1880 yılında ressam olmak için Brüksel'e taşındı. Kuzini Kate kendini reddettiği için Lahey'e taşındı. Birlikte yaşadığı Clasina Maria Hoornik tekrar hayat kadınlığına ve alkole başladığı için 1886'da Paris'e taşındı. Van Gogh, davetsiz olarak gittiği kardeşi Theo’nun küçük dairesine sığındı. Paris'te, resim yapmasının duygularını sakinleştirdiği ve düzenlediği görülür.

Van Gogh, aşırı tütün kullanmak ve alkol ile kahve tüketmek, çok az ve dengesiz beslenmek ve bazen de hiç yememek gibi sağlık durumunu kötüleştirecek olan alışkanlıklara sahipti. Bütün bunların doğal sonucu kötü beslenmeydi. Piposunu ölüm döşeğindeyken bile elinden bırakmadı ve çok fazla tütün tükettiği için birkaç kere hastaneye yattı. Aşırı alkol tüketiminde çok sık içtiği absent dikkati çeker.

Van Gogh'un yaptığı resimleri ısırdığına dair bazı kanıtlar vardır; resimlerini yemesi muhtemelen 1890 yılbaşında geçirdiği kriz ile bağlantılıdır. 1890 Ocak ayında Vincent'ın nöbetlerinden birinin ardından kardeşi Theo şöyle yazmıştır: "Madem boyaların yanında durmasının senin için tehlikeli olduğunu biliyorsun neden bir süre onları ortadan kaldırıp yalnızca çizim yapmıyorsun?" Ancak Theo, Vincent'tan haber aldıktan beş gün sonra da şöyle yazmıştır:

"[Doktor Peyron'un] ilk mektubunda bana senin resim yapmanın tehlikeli olduğunu çünkü boyaların seni zehirlediğini anlatmaya çalışmıştı ancak ileri gittiğini düşünüyorum çünkü kendisi de o sıralarda rahatsız olduğu için bu kanısına dedikodulardan vardığını düşünüyorum."

Tanılar

Epilepsi

Epilepsi yaygın bir tanı olmuştur. Van Gogh bile kendisinin epilepsi olduğunu düşünmüşArles'daki Eski Hastane'deki doktoru Félix Rey'de St Rémy'de Dr. Peyron'da genel olarak epilepsi tanısını koydular. İlk olarak temporal lob epilepsisi tanısı 1928 yılında Leroy ve Doiteau tarafından kondu ve çok sayıda destek aldı. Arnold ise Van Gogh'un geçirdiği nöbetlerin zamanlaması ve süresinin temporal lob epilepsisi ile bağlantılı olan karmaşık kısmi nöbetlerle uyuşmadığını belirtir. Ayrıca Vincent'ın durumunun grand mal nöbetlere ve ayrıca absent zehirlenmesine ve porfiriaya karşılık etkili olan ama temporal lob epilepsisi için kullanılmayan bromür ile kontrol altına alındığı görülmektedir.

Bipolar bozukluk

Perry, 1947'de bipolar bozukluk ya da "manik depresif" tanısı koyan için ciddi bir çalışma yayımlamıştır. Bu tanı iyi belgelenmiş yoğun aktivite dönemlerinin arasına yayılmış tükenme ve depresyon dönemlerine çok iyi uymaktadır. Ayrıca van Gogh'un yalnızca bipolar olmadığı, yaşamının son iki yılındaki nöbetlerin absent içmesi nedeniyle tuyon zehirlenmesi nedeniyle olduğu da ileri sürülmüştür. Arnold bipolar bozukluk ile yaratıcılık arasındaki bağlantının çok popüler olduğunu ancak van Gogh'un durumunda bununda gerçekle ilgisi olmadını öne sürmüştür.

Sınır kişilik bozukluğu

Van Gogh'un sınır kişilik bozukluğu olduğuna inanılmaktadır; "en çok sınır (kişisel) bozukluğuna uygun semptomları göstermiştir: fevrîlik, değişken ruh hâlleri, kendine zarar verici davranışlar, terk edilme korkusu, kendine ait dengesiz bir bakış açısı, otorite ile çatışmalar ve diğer karmaşık ilişkiler." Bu konuda en kusursuz argüman Erwin van Meekeren tarafından Starry Starry Night: Life and Psychiatric History of Vincent van Gogh (Yıldızlı Gece: Vincent van Gogh'un Yaşamı ve Psikiyatrik Tarihçesi) adlı kitabında verilmiştir. Van Meekeren, van Gogh'un davranışlarının en akla yatkın açıklamasının sınır kişilik bozukluğu olduğunu önerir. Sınır kişilik bozukluğu konusunda uzman olan Dr. John G. Gunderson bu görüşe katılarak Van Gogh'un "aşka olan özlemi, ani ruh hâli değişiklikleri (özellikle öngörülemeyen ve yersiz öfke nöbetleri), fevrî eylemleri, aşırı madde tüketimi gibi davranışlarının tamamı sınır kişilik bozukluğunun tanımlanabilir bileşenleridir...van Gogh sınır kişisel bozukluğu olsa da olmasa da, çalkantılı yaşamını bu gözle değerlendirmek yararlıdır" diye belirtmiştir.

Güneş çarpması

Van Gogh'un bir çeşit kronik güneş çarpmasının etkilerinden muzdarip olduğu konusu Roch Grey tarafından öne sürülmüştür. Vincent, Arles'da güneşin etkisini bir mektubunda şöyle tarif etmiştir: "Ah! buradaki şu güzel yaz ortasının güneşi. Altındakinin kafasına vuruyor ve altında kalanı çıldırttığından hiçbir şüphem yok. Zaten öyle olduğum için de yalnızca keyfini çıkarıyorum." Bir ay öncesinde de Theo'ya yazdığı bir mektupta güneşin etkilerinden söz etmiştir:

"Mektubun için çok teşekkürler, bana büyük bir zevk verdi, güneşten afallamış ve oldukça büyük bir tuvalle güreşmenin gerilimini yaşarken geldi [mektubun]."

Dr Gachet'nin "terebentin zehirlenmesi ve Kuzeyli beyni üzerinde çok yoğun güneşin etkisi" teşhisi koyduğunda dair atıfta bulunulmuş ancak bu atıfı doğrulama çabaları sonuçsuz kalmıştır.

Ménière hastalığı

Vincent'ın iç kulağın bir denge bozukluğu olan ve bulantı, kusma, işitme kaybı ile vertigo gibi semptomları olan Ménière hastalığından muzdarip olduğu varsayımı ilk olarak Yasuda tarafından 1979'da yayımlanmıştır. Bu varsayım 1990 yılında Journal of the American Medical Association'da (JAMA) tekrar ortaya çıkmıştır. Arnold, Ménière hastalığını savunacak bir delil olmadığını ve JAMA'daki makalenin alternatif tanı olarak yalnızca epilepsiyi öne sürmesinin mantık hatası olduğunu belirterek bu varsayımı reddeder. Ménière hastalığı tanısı van Gogh'un gastrointestinal problemlerini bulantı ve kusma olarak yorumlamaya dayanmaktadır. JAMA makalesinde öne sürülen, Vincent'ın kulağını kesmesinin, Ménière hastalığının bir semptomu olan kulak çınlamasından kurtulmak için kendini tedavi etme çabası olduğu fikrinin ise çok zorlama olduğu düşünülmektedir.

Kurşun zehirlenmesi

1991 yılında verilen bir doktora tezine göre, Van Gogh kullandığı impasto tekniğinde kurşun pigmentli boyaları aşırı ve dikkatsizce kullanmış ve birkaç ay sonra Anemi, stomatit, karın ağrısı, radyal nöropati işaretleri gibi kurşun zehirlenmesinin ana semptomlarını göstermiş ve kurşun zehirlenmesi kaynaklı ensefalopatinin diğer özellikleri kaynaklanmış olabilecek deliryum ve muhtemel epilepsi nöbetleri tanısı konmuştur. Vincent'ın fevrî ve duygusal olarak dengesiz, hastalığa yatkın kişiliğinden bağımsız olarak bilinçsel ve psikotik semptompları olan bu nöbetler her zaman yoğun olarak resim yaptığı zamanlara rastlamış ve Vincent'ın bir mektubunda dediği gibi Kuzey'de yaşadığı zamanlarda hiç görülmemiştir. Zehirli boyalarla çalışmış başka ressamlar da kurşun zehirlenmesine maruz kalmışlardır. Ancak bu tezin doğrulanması, Caravaggio için yapıldığı gibi van Gogh'un kemiklerinin incelenmesi ile yapılabilir. Van Gogh tarafından dikkatsizce kullanılmış zehirli kurşun pigmentlerin yakın zamanlarda yapılmış olan kimyasal analizi de kurşun zehirlenmesi tanısını güçlendirmektedir.

Akut intermitant porfiria

Arnold ve Loftus Akut İntermitant Porfiria (sıklıkla "AIP" olarak kısaltılır) tanısını öne sürmüşlerdir. Arnold, kötü beslenme ve æbsent kullanımının AIP'yi daha da kötüleştirdiğini önermektedir. Arnold, 30'lu yaşlarında ve AIP tanısı konmuş ve Van Gogh'un gösterdiği semptomlara benzer semptomlar gösteren iki erkek hasta vakasını örnek verir; hastalardan birisi depresyon ve halüsinasyon semptomplarına sahip iken diğerinde karmaşık kısmi nöbetler görülmüştür.

Ancak, Erickson ve diğer araştırmacılar bu hastalığın ana semptomplarından biri olan idrar rengi farklılığının hiçbir zaman belirtilmediği ve van Gogh'un "mide rahatsızlığı" tanımlamalarının AIP'de sıklıkla görülen "dayanılamayacak karın ağrısı" ile örtüşmediği noktalarını ileri sürerek bu tanıyı kabul etmezler.

Erickson ve Arnold aynı zamanda özellikle Vincent'ın babasının sağlık durumu olmak üzere ailesinin sağlık durumu üzerinde de hemfikir değildirler: Tralbaut'nun görüşlerini temel alan Arnold, Theodorus'un yaşamının çoğunda sağlık durumunun çok iyi olmadığına inanırken Erickson'a göre Vincent 'ın babası 63 yaşında aniden ölene kadar aktif bir yaşam sürmüğtür. Arnold, Theodorus'un sakin ve dengeli yaşamının, çocuklarında bu hastalığın ilerlemesini hızlandıran çeşitli faktörlerden uzak kalmasını sağladığını öne sürer.

Herhalukârda, nadir görülen bu hastalığın kalıtımsal etkisi Theo'nun soyundan gelenlerde gözlemlenmemiştir. Ancak, kurşun zehirlenmesi AIP ile benzer semptomplara neden olabilir ve nöbetler kötü beslenme ile alkol tüketimi nedeniyle kötüleşmiş olabilir.

Diğer tanılar

Vincent ve Theo'nun frengi olduğu konusunda tahminler yürütülmüştür; hakikaten Vincent 1882'de belsoğukluğu tedavisi görmüştür. Ancak Theo'nun ölüm raporuna göre ölüm sebebi muhtemel "böbrek taşları" nedeniyle "kronik böbrek hastalığı" nedeniyledir. Öte yandan kabul edilmiş psikiyatrik araştırma kuralları Vincent'ın frengi kaynaklı bir zihinsel rahatsızlık geçirmediğini ortaya koymaktadır. Dahası, iki kardeşin de frengiyi Paris'te genelevlerden kaptıklarını varsayarsak bile (Mart 1886-Şubat 1888), normalde enfeksiyondan 10 ila 20 yıl kadar sonra kendini gösteren nörosifiliz zihinsel rahatsızlığına bu kadar kısa süre içinde yakalanmaları mümkün değildir. Torununa göre ressama "frengi" teşhisi Dr. Cavenaille tarafından konulmuştur, ancak bu teşhis van Gogh'u hastanede iken tedavi eden Dr. Urpar, Dr. Rey ve Dr. Peyron ile Auvers'de tedavi eden Dr. Gachet tarafından konulmamıştır.

Tüm semptomplarına uyan ve absent zehirlenmesi ile kendisini gösteren karmaşık bir hastalık tanısı. Ancak absent içicilerine aşina olan ve Vincent'ı tedavi eden doktorlar Vincent'da absent zehirlenmesi teşhisinden bulunmamışlardır. Ayrıca Hulsker de Vincent'ın absent bağımlısı olduğu fikrini reddeder. Bunlara ek olarak son zamanlarda yapılan araştırmalar absent içinde bulunan tuyonun alkolden daha güvenli olduğunu göstermektedir.

Van Gogh'un epilepsi tedavisi için kullandığı yüksük otu nedeniyle digoksin zehirlenmesinin bir çeşidini gösterdiği de önerilen tanılar arasındadır. Sarı rengi kullandığı dönem ('sarı görme'), kulağını kesmesi ('kendini zehirleme') ve manzara resminde nesneler çevresinde hale çizmeye olan yatkınlığı ('hale görme'), tıp öğrencileri tarafından digoksin zehirlenmesinin etkilerini hatırlamak için kullandıkları bir akılda tutma yöntemidir. Spekülasyon, özellikle van Gogh'un doktoru Paul-Ferdinand Gachet (1890) için yaptığı portrede Gachet'nin elinde adi yüksük otu (Digitalis purpurea) tutması nedeniyle de alevlenmiştir. Ancak van Gogh yüksük otu tedavisi almamıştır ve Dr. Arnold bu bitkinin sarı haleler görmeye neden olduğunu kabul etmez.

Notlar

Özel

Genel

  • Arnold, Wilfred N. (1992). Vincent van Gogh: Chemicals, Crises, and Creativity. Boston: Birkhãuser. ISBN 0-8176-3616-1. 
  • Hayden, Deborah Pox: Genius, Madness, and the Mysteries of Syphilis, Basic Books, 2003, ISBN 0-465-02882-9
  • Hulsker, Jan (1980). The Complete Van Gogh. Oxford: Phaidon. ISBN 0-7148-2028-8. 
  • Hulsker, Jan (1990). Vincent and Theo van Gogh; A dual biography. Ann Arbor: Fuller Publications. 
  • Gunderson, John G. (2008). Borderline Personality Disorder, Second Edition: A Clinical Guide. American Psychiatric Publishing, Inc. 
  • Naifeh, Steven; Smith, Gregory White (2011). Van Gogh: The Life. Profile Books. 
  • Tralbaut, Marc Edo (1981) [1969]. Vincent van Gogh, le mal aimé (Fransızca). Alpine Fine Arts. ISBN 0-933516-31-2. 
  • Van Meekeren, Erwin. Starry Starry Night: Life and Psychiatric History of Vincent van Gogh. Benecke N.I., Amsterdam, 2013.

Dış bağlantılar


Новое сообщение