Продолжая использовать сайт, вы даете свое согласие на работу с этими файлами.
Varoluşçu bunalım
Varoluşçu bunalım, bireyin kendi yaşamının temelini; yaşamının herhangi bir anlamının, amacının ya da değerinin olup olmadığını sorguladığı bir andır. Varoluşun anlamı ve amacı sorunu varoluşçuluk felsefe okulunun konusudur. Buna karşın, önce varoluşçu olduğu sanılan pek çok bunalımın depresyon ya da temel karşılanmamış güvenlik, yakınlık, vb. gereksinimler gibi başka bir nedenden kaynaklandığı ortaya çıkabilir.
Betimleme
Varoluşçu bunalım bu etmenlerden kaynaklanabilir ya da bu etmenlerle karıştırılabilir ya da bu etmenlere komorbid olabilir:
- Majör depresif bozukluk
- Kişinin yaşamıyla doygunsuzluğu
- Ağır psikolojik travma
- Yalnızlık ve dünyadan soyutlanmış duygusu
- Kişinin ölümlülüğünün yeni kavranışı ya da değerinin anlaşılması
- Kişinin yaşamının amacı ya da dışsal anlamının olmadığına inanması
- Yaşamın anlamının aranışı
- Kişinin gerçeklik algısının ya da dünya görüşünün yıkılması
- Kişinin kendi özgürlüğünün ve bu özgürlüğün kabulü ya da reddinin sonuçlarının farkındalığı
- Kişiyi anlam arayışına sürükleyen aşırı zevkli ya da acılı bir deneyim
Varoluşçu bunalım genelde kişinin yaşamındaki kayda değer bir olay (psikolojik travma, evlilik, ayrılık, büyük kayıp, sevilen kişinin ölümü, yaşamı tehdit eden bir deneyim, yeni bir partner, psikoaktif ilaç/uyuşturucu kullanımı, yetişkinliğe adım atarken evden ayrılma, kişisel olarak önem gösteren bir yaşa ulaşmak, vb.) tarafından kışkırtılır. Genelde bunalımdaki insanın kişisel ölümlülük üzerine içe bakışını kışkırtarak bahsedilen bu baskılanmış farkındalığı açığa çıkarır.
Bileşeniler
Varoluşçu bunalım ya da Varoluşsal kriz, duygusal, bilişsel ve davranışsal olmak üzere üç bileşeni olduğu anlaşılabilecek karmaşık bir deneyimdir. Duygusal düzeyde, genellikle korku, endişe, umutsuzluk ve çaresizlik gibi olumsuz duygularla ilişkilendirilir. İnsanlar ayrıca içinde bulundukları durumdan dolayı kendilerini suçlu veya sorumlu hissedebilir, yalnızlık duygusu ve kişisel bütünlük kaybı yaşayabilirler. Bilişsel düzeyde, varoluşsal kriz anlam ve amaç kaybının yanı sıra kişisel değerlerin kaybı ile karakterize edilir. Kişinin kendi ölümlülüğünün farkına varmasını da içerebilir. Davranışsal düzeyde ise bağımlılıklara, anti-sosyal davranışlara ve fiziksel sağlık ve ilişkilerde gerilemeye yol açabilir. Ancak, olumsuz yönlerine rağmen, varoluşsal krizin olumlu sonuçları da olabilir ve kişisel gelişime ve yeni değerlerin keşfine yol açabilir.
Anlamsızlık
Varoluşsal krizler anlamsızlık meselesi etrafında döner ve çoğu kuramcı tarafından anlam krizleri olarak görülür. Bu konu, yaşamın amacı, neden var olduğumuz ve yaşamı neyin anlamlı kıldığı gibi birbiriyle ilişkili çeşitli soruları kapsamaktadır. Geleneksel olarak, dünyanın Tanrı tarafından bir amaçla yaratıldığı inancı gibi dini açıklamalar bu soruya yanıtlar sağlamıştır. Kişisel düzeyde, bireyler hayatlarını anlamlı kılmak için seküler bir anlam arayışına girerler. İnsanların hem duygularını hem de yaşamdaki pratikliklerini etkileyen güçlü bir anlam ihtiyacı vardır. Ancak, olumsal bir evrende anlamın olmaması, anlamsız bir evrende anlam bulma sorununu yaratır. Çeşitli anlam kaynakları arasında dini inanç, sosyal ilişkiler, fedakârlık, bir amaca adanmışlık, yaratıcılık, hazcılık, kendini gerçekleştirme ve doğru tutumu bulma sayılabilir. Bir anlam kaynağının yokluğu genellikle varoluşsal bir krize yol açar ve yeni bir anlam kaynağı keşfetmek bu krizi çözmenin anahtarıdır.
Sonuçlar ve klinik belirtiler
Varoluşsal kriz, bireylerin varoluşlarının anlamını ve amacını sorguladıkları zaman yaşayabilecekleri bir durumdur. Bu krizin hem kişisel hem de toplumsal düzeyde çeşitli sonuçları olabilir. Kişisel düzeyde strese, kaygıya, depresyona ve kötü ilişkilerin oluşmasına yol açabilir. Bazı durumlarda, kriz çözülmezse depresyonla sonuçlanabilir. Toplumsal düzeyde ise, bireyler olumlu bir etki yaratma güdüsünden yoksun olabileceğinden, yüksek boşanma oranına ve topluma olumlu katkıların azalmasına katkıda bulunabilir.
Bununla birlikte, varoluşsal bir kriz uygun şekilde çözülürse, bireyin yaşamı üzerinde olumlu etkileri olabilir. Etkilenen kişiyi altta yatan sorunları ele almaya ve yeni anlam kaynakları bulmaya iterek kişisel gelişimine ve yaşam tarzında iyileşmeye yol açabilir. Örneğin, "ikinci sınıf krizi" sırasında bireyler ileriye dönük planlar yapabilir ve hayatlarını nasıl yönlendirecekleri konusunda daha bilinçli seçimler yapabilirler.
Psikoterapistler, doğru bir teşhise ulaşabildikleri için varoluşsal bir krizi tanımada ve ele almada önemli bir rol oynarlar. Ancak belirtiler kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebildiğinden teşhis koymak zor olabilir. Bazı bireyler anlam eksikliklerini işkoliklik ya da takıntılı bir şekilde prestij ve maddi kazanımlar peşinde koşma gibi zorlayıcı davranışlarla ifade edebilir. Bu tür davranışlar bireyin dikkatini krizinden uzaklaştırarak geçici bir rahatlama sağlayabilir ancak kendi içinde tatmin edici değildir.
Diğerleri krizlerini, anlamdan yoksun olduğuna inandıkları faaliyetleri gözden düşürdükleri nihilizmi açıkça ilan ederek ifade edebilirler. Daha ağır vakalarda, birey amaçsızlık ve ilgisizlik yaşayabilir, bu da hareketsizlik ve depresyonla sonuçlanabilir.
Varoluşsal bir krizin şiddeti, iş tatmini ve kişinin ilişkilerinin kalitesi gibi çeşitli dolaylı faktörler tarafından belirlenebilir. Araştırmalar, yaşamda anlam eksikliğinin psikopatoloji ile ilişkili olduğunu, olumlu bir anlam duygusuna sahip olmanın ise derin dini inançlar, net yaşam hedefleri ve bir amaca adanmışlık ile ilişkili olduğunu göstermiştir.
Varoluşsal krizi ölçmek için Yaşamda Amaç Testi ve Yaşam Endeksi gibi anketler de dahil olmak üzere çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Bu araçlar, terapistlerin ve danışmanların krizin kapsamını ve şiddetini ve depresyon, cinsiyet ve yoksulluk gibi diğer olgularla nasıl ilişkili olduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.