Продолжая использовать сайт, вы даете свое согласие на работу с этими файлами.
Antinatalizm
Antinatalizm ya da doğum karşıtlığı, doğuma negatif değer veren felsefi bir görüştür. Bu görüşü savunan antinatalistler, insanların üremesinin (bazıları ise diğer yaşamı üretmenin) ahlâki açıdan kötü olması nedeniyle ürememesi gerektiğini savunmaktadırlar. Bununla birlikte fikrin savunucuları bilimsel ve edebî makalelerde, antinatalizm için çeşitli etik temeller oluşturmuşlardır. Doğmamış olmanın daha iyi olacağı fikrinin hayatta kalan en eski açık ve kesin ifadelerinden bazıları, antik Yunanistan'dan gelmektedir. "Antinatalizm" terimi, natalizm ve pronatalizm terimlerinin karşıtı bir anlam ifade etmekte olup; ilk defa Belçikalı aktivist, yazar ve filozof olan Théophile de Giraud'un (1968 doğumlu) L'art de guillotiner les procréateurs: Manifeste anti-nataliste kitabında kullanılmıştır.
Antinatalizm'in Çeşitleri
Antinatalizm, kendi içinde çeşitli kollara ayrılır. Bunlar başlıca Güçlü Antinatalizm (tamamen ürememeyi savunanlar) ve Zayıf Antinatalizm(bazı şartları ve koşulları sağlayamayanların ürememesini savunanlar) olarak ayrılabilir. Fakat bunların yanında ara görüşler de mevcuttur. Bunlar Childfree (pragmatik çocuksuzluğu savunan), Denatalist(genetik rahatsızlıkların ürememesini savunan), Promortalizm(insanlığı hızlı ve acısız yok etmenin etik olduğunu savunan) gibi çeşitli görüşlerce savunulmaktadır.
Güçlü Antinatalizm
Antinatalizm'in bu kolu, üremeyi herhangi bir şarta bağlamadan tamamen reddeder. Güçlü Antinatalizm'e göre, üremek ahlâki açıdan kötüdür ve bencilcedir. Doğacak çocuğun rızasının alınamaması, çocuğun Dünya'da karşılaşması muhtemel acılar ve bunun gibi birçok problem sebebiyle insanlığın ürememesi gerektiğini savunulur.
Zayıf Antinatalizm
Zayıf Antinatalizm, nüfusu belli bir dengede tutmak ve üremeyi belli koşullar ve metotlarla gerçekleştirmeyi, bu metotların dışında ise ürememeyi savunan Antinatalizm'in bir koludur. Zayıf Antinatalizm'e göre, problem üremeyi tamamen durdurup insanı ortadan kaldırarak değil, insan var iken karşısındaki sorunu kaldırdığımızda çözülür. Bu sebeple Zayıf Antinatalizm, nüfus artışının denetlenmesi ve kontrol edilmesi, çocuk yapmak için belli koşulların yerine getirilmesi; ebeveynlerin belli ekonomik, sağlık ve psikolojik testlerden geçirilmesi, ebeveyn adaylarına hem kendini tanımaları için psikoloji eğitimi hem de çocuk için çocuk eğitimi bilgisi verilmesi, doğan çocukların ve ebeveynlerin yaşama süresince belli dönemlerce psikolojik denetlenmesi, her çocuğun ebeveynlerin ölüm riskine karşı başka aile veya kurumlarca teminat altına alınması gibi metotlarla bu soruna çözüm bulmaya çalışır. Çünkü bu görüşe göre bu konuda çıkış yolu olan tek şey, yaşamın varlığını bu şekilde almak ve sorunun kaynağı olan yaşamın kendisini ortadan kaldırmak değil, içindeki riski mümkün olduğunca yönetmek ve azaltmak için çalışmaktır.
Dinlerde
Buda'nın öğretisi, diğer Dört Yüce Gerçek ve Mahāvagga'nın başlangıcı arasında, Hari Singh Gour tarafından şu şekilde yorumlanmıştır:
Buda önerilerini yaşı nedeniyle bilgiçlik tarzında belirtir. Onları sorit biçiminde verir; ancak, bu mantıksal olarak oldukça hatalı ve iletmek istediği şudur: Yaşamın maruz bıraktığı acıdan habersiz olarak adam çocukların babası olur ve bu onun yaşlılık ve ölüm nedeni olur. Eğer o sadece onun çektiği acıyı fark etseydi, üremekten vazgeçerdi; ve böylelikle yaşlılığın ve ölümün işleyişini durdururdu.
Budist antinatalizmi konusu da Amy Paris Langenberg tarafından gündeme getirildi, şunları yazdı:
David Gray ve Janet Gyatso tarafından belgelenmiş, Hindistan ve Tibet'in ortaçağ Tantrik geleneklerinde, birleşme yaşanan ama ejaküle olunmayan seks, özgürleştirici bir farkındalığa ulaşmak için hızlı bir yol, hatta nitelikli uygulayıcılar için bekarlıktan çok daha üstün bir durum olarak kabul edilir. (Gray 2007; Gyatso 1998). Bu gelişmeler aynı zamanda antik, klasik ve ortaçağ Budizm'indeki cinsiyet sorunsalının en az kadın doğurganlığı ve çocuk üretimiyle olduğu kadar yanlış arzuların tehlikesiyle de alakalı olduğu fikrini desteklemektedir.
İnsan Dışı Varlıklar
Bazı antinatalistler insan dışı bilinçli varlıkların üremelerini de ahlaken olumsuz bulur. Karim Akerma, tüm hayvanları içerisine dahil eden antinatalizmi evrensel antinatalizm olarak tanımlar:
Hayvanları kısırlaştırarak, onları içgüdülerinin kölesi olup; dünyanın doğum, yaşlılık, hastalık, ölüm ve yeme/yenilme döngüsünün içerisine daha fazla sayıda tutsak getirmelerine engel olabiliriz.
David Benatar, acı-haz asimetrisinin tüm canlılar için geçerli olduğunu vurgular ve diğer hayvan türlerini besleyebildiği ve kısırlaştırabildiği için, dünyada kaç hayvanın var olacağı konusunda insanların da rolü olduğunu ifade eder. Magnus Vinding'in görüşüne göreyse, doğal ortamlarında yaşamakta olan yaban hayvanlarının ekseriyetinin hayatları berbattır. Yaban hayatıyla ilgili araştırmalardan alıntılar yaparak; hayvanların çoğunun daha erişkinliğe varamadan öldüğüne, yaşadıkları açlığa, hastalığa, parazitizme, canlı haldeyken yırtıcılar tarafından yutulmalarına dikkat çeker. Sekiz erkek aslan yavrusundan yalnızca biri yetişkinliğe erişir. Diğerleri, açlık ve hastalıktan ölmenin yanı sıra bazen başka aslanların dişleri ve pençeleri arasında can verir. Erişkin yaşa gelmek, balıklar için çok daha zordur. Her yüz erkek Çinok Somonu yavrusundan yalnızca biri yetişkinliğe erişecek kadar yaşar. Vinding'e göre, eğer insanların hayatları ve çocuk ölümü oranları bunlara benzeseydi, ahlaki değerlerimiz üremeyi yasaklardı. Fakat bu, içgüdüleri tarafından kontrol edilen hayvanlar için mümkün değil. Bu sebeple, yeni bireyler dünyaya getirmenin, her koşulda olmasa dahi, en azından yaban hayvanları için ahlaken yanlış olduğunu öne sürer. (Pratikte olmasa bile en azından teoride.) Türcülüğü reddettiğimiz takdirde 'doğaya müdahale etmeme' prensibinin savunulur bir yanının kalmayacağını ve 'doğada her şeyin olması gerektiği gibi olduğu' dogmasını reddetmemiz gerektiğini savunur.
Geleneksel etik teorilerimizle örtüşmemesi sebebiyle rasyonalizasyonlar üreterek doğada meydana gelen ızdırabı ve onun dehşetinin kurbanlarını unutmaya çalışamayız. Bu geleneksel teoriler, sonuçta yalnızca, akıl almaz derece karamsar gerçekliğin karşısında, kendimizi daha tutarlı ve iyi hissetmemiz için vardır.
Yapay Zekanın Geliştirilmesi
Thomas Metzinger, Sander Beckers, ve Bartłomiej Chomański, evrendeki acı miktarını önemli ölçüde artırabileceğinden dolayı yapay zekanın geliştirilmeye çalışılmasına karşı çıkmaktalardır.