Мы используем файлы cookie.
Продолжая использовать сайт, вы даете свое согласие на работу с этими файлами.

Ashâb-ı Kehf

Подписчиков: 0, рейтинг: 0
Ashâb-ı Kehf
أصحاب الكهف
Seven sleepers (Menologion of Basil II).jpg
Yedi Uyurlar'ı tasvir eden bir çizim
Diğer ad(lar) Yedi Uyurlar
Yedi Uyuyanlar
Efes'in Uyuyanları
Mağara Arkadaşları
Tür Kıssa
İnananlar Katolik Kilisesi
Doğu Ortodoks Kilisesi
Latin Kilisesi
İslam
Dönem M.S. 249-251, Roma İmparatorluğu

Ashâb-ı Kehf (Arapça: أصحاب الكهف) veya Yedi Uyurlar, Hristiyanlık ve İslamiyet başta olmak üzere dünyanın değişik kültürlerinde anlatılan, halkını terk ederek Efes şehrinin (günümüzde Selçuk, İzmir, Türkiye) dışındaki bir mağarada saklanan bir grup Romalı gencin hikâyesidir. Anlatıların ortak yanı ise, kendi halkına yüz çeviren ve onları terk eden bir grup olmalarıdır. Hikâyenin M.S. 250 civarında, Roma İmparatorluğu'nun Hristiyanlara yönelik zulümlerde bulunduğu dönemde yaşandığına inanılmaktadır. Hikâyenin başka bir versiyonu İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'ın Kehf Suresi'nde de geçmektedir (18:9-26).

Bu tür hikâyelerin en eski benzer örneğine, Hindu kutsal metni olan Mahabharata destanı içerisinde, 17. kitap olan Mahaprasthanika Parva'da rastlanır. Bu destana göre yedi kişi, peşlerinde bir köpek olduğu hâlde riyâzet için krallığa ve dünyaya yüz çevirirler.

Hristiyanlığın ilk dönemlerinde önemli bir hikâye olan Ashâb-ı Kehf, daha sonra Hristiyan dünyasında önemini yitirdi. İslam'da ise Kur'an'ın Kehf Suresi'nde kıssaları anlatılmakta ve İslam kültüründe önemli bir yer tutmaya devam etmektedir. Hristiyanlıkta yedi kişi olarak tasvir edilmekte olup, bu yüzden Yedi Uyurlar olarak bilinmektedirler.

Hristiyanlık inancında

Hikâyenin en eski versiyonu, kayıp bir Yunanca kaynaktan aldığını söyleyen Süryani rahip Suruçlu Yakup'a (y. 451-521) aittir. Hikâyenin çerçevesini Tours piskoposu Gregorius (y. 538-594) ve Paulus Diaconus (y. 720-799), Historia Langobardorum eserinde çizer. En iyi bilinen Batı sürümü, Jacopo da Varazze'nin Legenda aurea (Altın Efsane) eserinde yer alır.

Efes

Yedi Uyurlar'ı tasvir eden bir Orta Çağ el yazması.

Anlatılana göre Roma imparatoru Decius zamanında yedi veya sekiz Hristiyan genç, devrin putperest inançlarına kurban edilmekten korkarak, yaşadıkları yerin (Efes) yakınlarındaki bir mağaraya sığınırlar. Fakat Romalı askerler, onları takip ederek ve mağarayı bularak yerlerini tespit ederler. Ancak, askerler içeri girdiklerinde kimseyi bulamazlar ve bunun üzerine komutanları mağaranın girişinin taş ve harçla kapatılmasını emreder. Ardından, mağaranın girişine "Yedi Kâfir'in ölüme terk edildiklerini" bildiren bir levha bırakarak giderler. Gençler çaresizce ne yapacaklarını düşünürlerken, birden üzerlerine bir ağırlık çöker ve orada mucizevî bir uykuya dalarlar. Bu kişilerin adları bir rivayete göre Maximilian, Iamblicus, Martinian, John, Dionysius, Exacustodianus ve Antoninus idi. Başka kaynaklarda ise başka isimler rivayet edilir.

Efes'teki mağaradan bir bölüm (Selçuk, İzmir, Türkiye)

Yedi Uyurlar'ın üzeri kapatıldıktan yaklaşık 184, 200 veya 230 sene sonra mağaranın yer aldığı arsanın sahibi, işçileriyle birlikte mağaranın girişini açar ve Yedi Uyurlar ile karşılaşır. İçlerinden biri şehre ekmek almaya gider. Şehrin çok değiştiğini ve insanların Meryem oğlu İsa'nın adını artık şehirde serbestçe andıklarını fark eder. İmparator Decius zamanından kalma paralarla alışveriş yapmaya çalışır, fakat paranın değersiz olduğunu öğrenir.

Hristiyanlar tarafından kabul edilen hikâyedeki bu mağara, Türkiye'nin Selçuk ilçesindeki Efes antik şehrinin yakınlarındaki Panayır Dağı eteklerinde bulunmaktadır. Bu mağaranın üstüne bir kilise yapılmış hâli, 1927-1928 yılları arasındaki bir kazıda ortaya çıkarıldı. Kazıda 5. ve 6. yüzyıla ait mezarlar bulundu. Yedi Uyurlar'a ithaf edilmiş yazıtlar hem mezarlarda, hem de kilise duvarlarında bulunmaktadır.

Ürdün

Mahabharata'da bulunan; bir köpek peşlerinde olarak, bir dağa doğru yola çıkmaya hazırlanan bir grup gencin tasviri.

Bir diğer rivayete göre, günümüzde Ürdün sınırları içinde kalan Amman şehrinde bir grup genç, liderleri Maximilian ile birlikte o sırada şehre gelen İmparator Hadrianus'a başkaldırır. Putları reddederek sadece İbrahim'in, Musa'nın ve İsa'nın tanrısının tapılmaya değer olduğunu savunurlar. İmparator, gençlerin idam edilmelerini ister. Fakat onlar, kapatıldıkları zindandan kaçarak sığınacakları bir mağara bulurlar. Kral, mağaranın girişine duvar örülmesini emreder. Gençler yıllarca burada kalır. 300 sene sonra uyandıklarında, birini şehre yiyecek almaya gönderirler. 300 sene önce kullanılan paradan şüphelenen fırıncı, onun bir hazine bulduğunu zanneder ve bunu kendisiyle paylaşmazsa onu ele vereceğini söyler. Askerler gelip onu yetkililere götürürler. Yetkililer, ilk önce onun anlattıklarına inanmasalar da daha sonra ikna olmuşlar ve bunu bir mucize olarak kabul etmişlerdir.

Hristiyan toplumlarındaki durumu

Ortodoks ve Katolik kiliseleri olayı yâd ederler. Bununla birlikte Batı'da aydınlanmanın ve Protestanlığın yükselişi ile birlikte Yedi Uyurlar hikâyesi, apokrif bir efsane olarak nitelendirildi ve Roma Katolik Kilisesi, olayı insanları etkilemeye yönelik bir romantizm olarak itibarsızlaştırdı.

İslam inancında

İslam'ın kutsal kitabı Kur'an'ın Kehf Suresi’nde bu gençlerin kıssası anlatılmakta ve bu olay "Ashâb-ı Kehf Kıssası" olarak anılmaktadır.

Kıssa

Efes'teki Ashâb-ı Kehf Mağarası

Gençler, Allah'tan başka ilâhlara tapan bir hükümdarın zamanında yaşıyorlardı; halkın çoğunluğu da hükümdarın âdeti üzereydi. Bir rivayete göre bu gençlerden altısı sarayda görevli, hükümdara yakın kimselerdi ve hükümdarın danışma heyetindeydiler. İmparatorun putperest olduğu, putperestliği kabul etmeyen bazı insanları yakalatıp öldürttüğü ve bir ihbar üzerine saraydaki putperest olmayan gençlerin durumlarını öğrendiği anlatılır. Hükümdar onları çağırıp tehdit eder, fakat onlar inançlarından ayrılmak istemezler. Aksine onu inançlarına davet ederler. Hükümdar, onlara eski günlerine dönmeleri için az zaman tanır. Gençler, inançlarını korumak için şehre yakın bir dağ yönüne giderler. Yolda giderken Kefeştetayyuş ismindeki bir çoban ile çobanın Kıtmir isimli köpeği de onlara katılır (Köpeğin ismi bir rivayette Himran olarak geçmektedir).

Gençler, dağda çobanın gösterdiği bir mağaraya girerler, dua ederek merhamet dilerler. Hükümdar gençleri sorar, kaçtıklarını ve mağaraya sığındıklarını haber alıp adamlarıyla mağaraya gider. Mağaranın ağzını kapattırır. İnanca göre gençler ölmez, yüzyıllar boyunca uyumaya devam ederler. Kehf Suresi'nde bu süre 309 hicrî yıl olarak geçer. Bu sürenin sonunda ilahi bir sevkle uyandırılırlar. Ne kadar zaman geçtiğini bilmezler, ancak çok az uyuduklarını zannederler. Acıktıkları için bir arkadaşlarını şehre yiyecek getirmesi için göndermeye karar verirler. Bu kişinin adı Yemliha’dır ve onun kılık değiştirerek hâlini kimseye bildirmeden gidip gelmesini söylerler. Yemliha şehre geldiğinde çok değişmiş bir şehir bulur. İnsanların İsa Peygamber'e inandıklarını görür ve geçen zamanın farkına varır. O zamanın hükümdarının yanına götürülür. İnanca göre bu hükümdar gençlerin dinindendir. Başlarından geçenleri hükümdara anlatır. Daha sonra gidip arkadaşlarına haber verir. Bunun üzerine hepsi tekrar uykuya dalarlar. Halk, onların uyudukları mağaranın girişine bir mescit yapmaya karar verirler.

İlgili Kur'an ayetleri

Kişilerin isimleri

Bu hükümdarın adının rivâyetlerde birkaç varyasyonu bulunmaktadır. Bunlar; Takyanus, Dakyanus, Dikyanus, Dekyanus’tur. Ashâb-ı Kehf'in isimleri hakkında da rivâyetler muhteliftir. Onların rivâyetlerdeki adları şöyledir;

  • Beyronis,
  • Debernuş,
  • Kıtmir köpek
  • Deymos
  • Kefeştetayyuş,
  • Keştonis,
  • Martonis,
  • Mecsimilnina,
  • Mekselina, Mekselmina,
  • Mernuş,
  • Mislina,
  • Şazenuş,
  • Temlika,
  • Vaytonoskaluş,
  • Yemliha.
Afşin Ashab-ı Kehf
Kahramanmaraş Afşin'deki mağara. Kehf Sûresi'nde anlatılan mağara olduğu düşünülmektedir ve UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesindedir.

Memleketleri

Uygur Özerk Bölgesi'ndeki mağara ve eklentileri. Burası yöredeki Uygur Müslümanlarına göre Kehf Sûresi'nde anlatılan mağaradır

Ashâb-ı Kehf mağaraları dünyanın değişik ülkelerinde kendilerine atfedilen makam ve anlamları ile farklı dinlerden insanların inandığı ve ziyaret ettiği önemli inanç merkezleri hâline gelmiştir. Dünyada bu mağaraların kendi sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kentin dördü Türkiye'dedir; Afşin, Selçuk (Efes), Lice ve Tarsus. Bunlardan hangisinin onların mağarası olduğu konusunda İslâmî ilim dünyâsında bir fikir birliği yoktur. İbn Kesir Tefsiri'ndeki bir rivayete göre şehrin adı Daksus idi.

Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı şehir, bir rivâyete göre, adı önceleri Efesos olan bir Tarsus'tu. Adı geçen Tarsus'un günümüzde Türkiye'nin Mersin ilinin ilçesi olan Tarsus olduğu konusunda genel bir kabûl vardır. Ancak Kahramanmaraş ilinin bir ilçesi olan Afşin kentinin halkı, Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı şehrin Afşin olduğunu savunurlar. Bunun bir sebebi, şehrin adının eskiden Efesos (veyâ Efsus) olmasıdır. Türkiye'deki Müslümanlar nezdinde mağaranın yeri hakkındaki tartışma daha çok Afşin ve Tarsus ilçeleri arasında olmaktadır. Ashâb-ı Kehf mağarasının Afşin'de olduğunu kanıtlamak için Afşin Eshâb-ı Kehf Derneği, bilim adamlarından oluşan bir heyete rapor hazırlatıp bunu yerel mahkemede açtıkları keşif davası ile karara bağlattı. Tarsuslular da Tarsus şehrine iki saat uzaklıktaki Bencilüs (veya Encilüs) denilen dağdaki mağarayı tefsirler, tarihî kaynaklar ve arşiv belgelerine dayanarak Ashâb-ı Kehf Mağarası olarak göstermektedir.

Kahramanmaraş Afşin'deki Eshab-ı Kehf (Ashab-ı Kehf) Külliyesi. Kehf Sûresi'nde anlatılan mağara olduğu düşünülmektedir ve UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesindedir.

Diyarbakır'da da Ashâb-ı Kehf'e atfedilen bir mekân vardır. Kehf Sûresi’nin 17. âyetinde geçen "(Resûlüm! Orada bulunsaydın) Güneş'i görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi. (Böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)." meâlindeki tanımlamaya uygun bir mağara Lice'de bulunmaktadır. Yerden yüksekte ve üzerinde gölgelik şeklinde bir çıkıntı olan bu mağara, içeriye doğru girintilidir ve âyette geçen tanıma uymaktadır. 12. asırda Artuklu hükümdârı Melik Âdil, burayı imâr ettirip bir kitâbe yaptırdı. Tarihçi Abdürrezzak Semerkandî'nin bir eserinde şöyle geçmektedir: "Sultan Üveys, Lice'deki Ashâb-ı Kehf'e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası'na vardı".

Dış bağlantılar

Bibliyografya


Новое сообщение