Продолжая использовать сайт, вы даете свое согласие на работу с этими файлами.
Amerika'da Demokrasi
Amerika’da Demokrasi (Fransızca orijinal adıyla De La Démocratie en Amérique), Alexis de Tocqueville’in 1830 yılında Gustave de Beaumont ile birlikte, cezaevi sistemini incelemek üzere gönderildiği Amerika’da edindiği gözlemlerden yararlanarak Amerikan demokrasi deneyimini incelediği kitabıdır. İki ciltten oluşan eser Fransızca olarak kaleme alınmış ve ilk olarak Paris’te yayınlanmıştır. Alexis de Tocqueville, Amerika’da Demokrasi ‘nin 1835 yılında yayınlanan ve çok ilgi gören birinci cildinde çoğunluğun tiranlığı kavramından bahsetmiş, 1840 yılında yayınlanan ikinci cildinde ise demokratik despotizm kavramını açıklamıştır. İlk cildi kadar ilgi görmeyen kitap hakkında John Stuart Mill, “demokrasi üstüne yazılmış ilk büyük siyaset felsefesi eseri” ifadesini kullanmıştır.
Amerika’da Demokrasi ile Tocqueville’in amacı, ‘‘aristokratik rejimin ve özellikle devrimci tutkuların mirasını dikkate almadan demokrasinin kendi içindeki eğilimleri anlamaktır: Burada Amerika’nın durumunun örnek olmasının nedeni bu ülkede koşulların eşitliğinin devrimden eski olması ve devrimin, eski bir rejimi ortadan kaldıramaması ve kalıcı devrimci tutkular yaratamamasıdır’’. Dolayısıyla Amerika’da Demokrasi, Amerika üzerine olmasına rağmen, Fransız okurunu hedef almaktadır. Tocqueville’e göre, Amerika ,koşulların eşitliğini sağlayabildiği için ideal bir demokratik toplumu oluşturmaktadır. Bu nedenle, Amerikan demokrasisi, Fransızlar için örnek alınması gereken önemli demokratik deneyimdir. Tocqueville Amerika demokrasisi üzerinden Avrupa’ya özgü sorunların çözüm olanaklarını anlamaya çalışmıştır. Yeni Dünya, Amerika, bağımsız varlığıyla, orada gittikçe iyileşen yaşam koşulları ve Avrupa’dan farklı özellikleriyle ilgi uyandırmaktadır. Bu sebeple Avrupa’yı açıklarken Amerika’nın betimlemesine başvurmuş ve ideal bir demokratik düzen amaçlamıştır.
Tocqueville'de demokrasi
Merkeziyetçilik ve demokrasi ilişkisi
''Tocqueville Amerika deneyiminde Amerika’nın demokrasisinden ve toplumsal ilkelerinden etkilenmiştir. Amerika’daki demokrasi ruhunun tüm katmanlara yayılmış olmasını bir ölçüde feodal bir geçmişin yokluğuna bağlamıştır. Dolayısıyla Tocqueville’in demokrasi anlayışı, toplumun tamamının egemen olduğu bir yapıyı yani herkesin yöneticilerin seçimine, otoritenin kullanımına katıldığı bir toplumu ifade etmektedir. Tocqueville’e göre eşitliğe dayalı bu yapılarda demokrasi devletin niteliği olarak benimsenmektedir ve çok sayıda kişinin refahı hedeflenmektedir.'' Bu yapıların ideal halininin Amerikan demokrasisi olduğunu savunan Tocqueville, bu görüşünün iki merkeziyetçilik türü üzerinden açıklamaktadı:Yönetsel ve siyasal merkeziyetçilik. Bu bağlamda Tocqueville siyasal merkeziyetçiliğin, yönetsel merkeziyetçilikle birleşmediği durumlarda demokrasinin gelişemeyeceğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla Tocqueville için iki merkeziyetçiliğin dengeli bir aradalığı sağlanamaz ve bir yöne aşırı merkezileşme gerçekleşirse demokrasi, tiranlığa ve despotizme dönüşebilmektedir. Tocqueville demokrasi ve merkezileşmeyi incelerken Amerika ve Avrupayı karşılaştırma yoluna başvurur. Bu bağlamda ‘‘Tocqueville, İngiltere ve ABD’yi, siyasi merkeziyetçilik ile yönetsel adem-i merkeziyetçiliğin kaynaştırılması açısından olumlu örnekler olarak görmektedir. Almanya’yı siyasi adem-i merkeziyetçiliğin, Fransa’yı da yönetsel merkeziyetçiliğin örneği olarak olumsuz örnekler olarak değerlendirmektedir. Tocqueville, yönetsel merkeziyetçiliğin yeni despotizmin yayılmasına hizmet ettiğini belirterek, merkezi devletin toplumun bütün yaşam alanlarına müdahalesini, bireylerin girişim kapasitesini engelleyen, yurttaşlık erdemini zayıflatan, insanları devlete karşı yabancılaştıran zararlı bir düzenleme olarak görmektedir. Tocqueville’e göre, yönetsel adem-i merkeziyetçilik ise, despotizmin gelişmesine engel oluşturmuş ve demokratik ilerlemeye hizmet etmiştir. Yetkilerin yerel birimlere aktarılması yurttaş katılımı ve siyasal hakların gelişimini desteklemiştir. Kendi sorunlarını çözerken özgüveni artan yurttaşların girişim yeteneği gelişmektedir’’ .Tocqueville bu incelemelerden hareketle, yönetsel merkeziyetçilik ile adem-i merkeziyetçiliğin işbirliğinden ideal yönetimin olabileceği düşüncesine ulaşmıştır. Bu eksende, yasama etkinliğinin ulusal, yasaların uygulanmasının ise yerel düzeyde yürütülmesini önerdiği gibi bir sonuç çıkmaktadır. Dolayısıyla Tocqueville göre, toplumun sahip olabileceği güç, ancak merkezi siyasal iktidar kavramını yadsımaksızın, yönetsel ademi merkeziyetçiliğin benimsenebileceğini öngören bir yönetim ile sağlanacaktır.
Sivil toplum ve demokrasi ilişkisi
‘‘Tocqueville Amerika’da Demokrasi’de, sivil toplumun, gönüllülük esasına göre üyelerin faaliyetlerde bulunduğu, devlet ile aile arasındaki tüm oluşumları kapsadığını belirtmektedir. Sivil toplum dini grup ve kurumlar, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, bağımsız medya, kendine yardım amaçlı gruplar ve toplumsal hareketlerin tamamını kapsamaktadır . Demokrasilerde ,karar alma süreci devlet ve sivil toplumun dahil olduğu kurumlar içerisinde gerçekleşmektedir. Bu bağlamda ''Tocqueville, devletin ancak sivil toplum sayesinde sınırlandırılabileceğini, sivil toplumun bireyin özgürlüğünün ve özerkliğinin garantisi olduğunu belirtmektedir.’’ Dolayısıyla sivil toplum, aynı merkeziyetçilik gibi, güçlü bir demokrasi için zorunlu olan kamusal düşüncelerin gelişmesini sağlamaktadır. Tocqueville, sivil toplum kavramı içerisinde incelediği toplumsal örgütleri, toplumsal birlikteliğin oluşturulması için önemli rol oynadıklarını belirtmektedir. Bu açıdan Tocqueville, Amerika’da sivil toplum içerisindeki örgütlenmeleri demokrasiye olumlu etkisine vurgu yapmaktadır. Bu durumu şöyle açıklamaktadır; azınlık yurttaşların bir araya gelerek varlıklarını ortaya koymaları ile tartışma ortamı doğurmakta ve çoğunluğun görüşlerini etkilemeye çalışmakta, çoğunluğun desteğini kazanmaya çalışmakta ve böylece bu yolla egemen gücü onlar adına değiştirebileceklerine inandıklarını belirtmektedir.Özetle Tocqueville sivil toplum ve demokrasinin bağının doğrudan ve güçlü olduğunu vurgularken örgütlü yapıya sahip toplumların demokrasinin gelişimine katkı sağladığını savunmaktadır. Bu sebeple devlet ile toplum arasındaki ilişkide demokrasinin esaslarına uygun bir sistemin var olabilmesi için Tocqueville kamu özgürlüklerinin önemine vurgu yapmaktadır. Buradan hareketle Tocqueville’de sivil toplumun demokrasi içerisindeki rolü ve önemi görülmektedir.
Özgürlük, eşitlik ve demokrasi ilişkisi
''Tocqueville, demokrasinin özünün koşulların eşitliğine dayandığını ileri sürmektedir. Çünkü Tocqueville’e göre, özgürlük, demokratik toplumlardan önceki toplumlarda da, her ne kadar sadece belli bir sınıfa, kasta ya da topluluğa ait olsa da bir biçimde var olur. O halde demokrasi, içinde sınıfsal ayrımların ve aristokratik eşitsizlik dogmasının ortadan kalktığı, tüm insanların birbirlerine benzer hale geldikleri ve böylelikle koşulların eşitliğinin bir ilke olarak genel kabul görüp, tüm yasalara, teamüllere ve alışkanlıklara nüfuz ettiği yeni bir toplum biçimidir. Tocqueville için yönlendirici ilke olarak koşulların eşitliği, demokrasilerin paradokslarını da ortaya çıkartır, çünkü demokratik devrimle birlikte insanlar sadece ve basitçe eşitlik sevgisine yönelmezler, aynı zamanda eşitliği bir tutku haline getirip, eşitliği özgürlüğe tercih eder ve böylelikle özgürlükten uzaklaşırlar. İşte demokrasinin temel paradoksu da bu eşitlik-özgürlük arasındaki muğlak ilişkide temellenir. Tocqueville’e göre insanların özgürlüğü sevmekten çok eşitliğe tutkuyla bağlanmayı tercih etmelerinin nedenlerinden birisi, yasalar, teamüller, alışkanlıklar ile siyasal teşekkülde eşitliğin kalıcı ve sürekli olarak var olmasını istemeleridir. Bu amaçla demokratik toplumlarda yaşayan insanlar, eşitsizliğe dayalı eski toplumsal durumu tamamen değiştirip, yasalarını, alışkanlıklarını, teamüllerini ve hatta kanaatlerini de bu eşitlik ilkesine uyarlarlar. Eşitliğe dört kolla sarılan bu insanlar, özgürlükten ise kolaylıkla vazgeçerler, çünkü hem özgürlüğün neden olduğu tehlikeler eş zamanlı olarak kendilerini hissettirir, hem de özgürlüğün avantajları ancak uzun vadede kendisini açığa vurur. Oysa eşitliğin neden olduğu riskler kendilerini ancak yavaş yavaş ortaya koyarken, onun avantajları ise hem özel hem de kamusal alanda doğrudan varlıklarını hissettirirler.'' Bu açıdan Tocqueville için özgürlük ve eşitlik arasındaki ilişki demokrasinin ayrılmaz bir bağıdır. Tocqueville göre demokratik toplumların temel ilkesi olan eşitliğin aşırılıklarına özgürlük ilkesi ile sınır getirilebileceğini belirtmektedir. Tocqueville, özgürlüğün var olma koşulu olarak eşitliğin varlığını görmektedir bu nedenle de eşitliğin özgürlükten üstün olduğunu savunmaktadır. Bu eksende özgürlüğün ancak koşulların eşitliği ile gerçekleşebileceğini Amerika örneği üzerinden göstermektedir. Bu karşılaştırmalar ekseninde demokrasinin toplumsal ve siyasal eşitlik tutkusunu harekete geçirdiğini fakat bu durumun demokrasinin özünü yansıtan, toplumsal ve siyasal özgürlüklerin güvence altına alınması anlamına gelmediğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla Tocqueville özgürlüğü değerlendirirken Avrupa toplumları üzerindeki etkisinin tehlikeli olduğunu aktarmaktadır. Çünkü Avrupada yurttaşlar özgürlüğü tamamlayacak yeni davranışlar yerine daha önceki adet ve geleneklerini devam ettirmektedirler. Buna karşılık ‘‘Amerika’da özgürlük doğrudan, herhangi bir hazırlık süreci yaşanmadan edinilmiştir. Yani Amerikalılar eşit olmak yerine eşit doğmuşlardır. Demokrasiye erişmek için devrimler yapmak zorunda kalmamışlardır. Orada eşitlik politik ve toplumsal bir gerçekliktir. Amerika’da halk demokrasi tarafından eğitilmektedir. Amerika’da adetlerde yapılan yenilikler dahi düşünce yoluyla paralel gelişmekte, siyasi bir görev görünümündedir.’’
Demokrasinin çelişkili doğası
Bireyselleşme ve demokrasi ilişkisi
Tocqueville, demokrasiyi ve onu oluşturan ilişkileri değerlendirirken aşırı merkezileşme ile bireylerin farkında olmadan merkezi devlet bürokrasisinin kontrolü altına girmekte olduğunu, bunun önüne geçebilmek için bireylerin sadece seçimlerde ülkenin sorunlarıyla ilgili katılımda bulunmalarının yeterli olmayacağını vurgulamaktadır. Tocqueville'e göre yurttaşların devletin kontrolü altına girerken hiçbir direniş göstermemesinin, kitleleşmesinin, toplumda aynılaşmaya ve bireyselleşmeye yol açmaktadır. Bu eksende bireyselleşen toplum karşısında güçlenen yönetsel merkeziyetçiliğin, kamuoyunu ve daha farklı yolları da kullanarak, bireyin kendisine dayatılan yaşamı sorgulamamasını ve temel hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesi tehlikesine neden olmasını beraberinde getirmektedir. Tocqueville, merkezi bürokratik gücün aşırılaşması ile, bireyselleşmenin ve yabancılaşmanın artacağını ama buna rağmen bireylerin eşitliğe karşı koyamadıkları tutkularının olması sebebi merkezi güç karşısında özgürlük bilinçlerini yitirmeleri pahasına yine devlete sığınacaklarını belirtmektedir Tocqueville bu durumu şöyle açıklamaktadır; “bu güç toplumun her bireyini güçlü pençesinin içine aldıktan ve istediği gibi biçimlendirdikten sonra tüm toplumu da avucunun içine alır. Toplumu karışık kurallar ağıyla örer ve en yetenekliler bile bu kurgunun dışına çıkamazlar. İnsan iradesi yumuşatılmış ve yönlendirilmiştir artık. Hükümeti çoban, halkı da çekingen ve çalışkan bir sürüye dönüştüren bu güç zalim değildir ama halkı baskı altında tutar, kuvvet ve yüreklilikten yoksun bırakır ve aptallaştırır” Tocqueville Amerika’da Demokrasi’nin özellikle ikinci cildinde demokrasinin beraberinde getirdiği tehlikelere değinirken, bireyciliğin demokrasi üzerinde yaratacağı etkinin tehlikeleri üzerinde durmaktadır. Bu eksende Tocqueville, merkezi otoritenin gücünün artmasıyla bireysel özgürlükler ve demokrasi açısından doğabilecek tehlikelerin çözümünü merkezi otoritenin yetkilerinin azaltılmasından ve adem-i merkeziyetçilikle birlikte denge içerisinde var olmasından geçtiğini vurgulamaktadır
Demokratik zorbalık veya çoğunluğun tiranlığı
Tocqueville, “demokratik ülkelerin en çok korkması gereken şey değildir anarşi, en az korkması gereken şeydir” demektedir. Bu eksende Tocqueville, bireysel çıkarların çatışmasından doğan sorunların değil seçimle gelen devletin despotizminden korkmak gerektiğini belirtmektedir. Söz konusu despotizmi gücü elinde bulunduran siyasal iktidarın devleti oluşturan kurumlar aracılığıyla toplumu temsil etme, koruma ve gelişmesini sağlama amacıyla sivil toplumu otoritesinin içine soktuğununun ve tektipleştirdiğinin üstünde durmaktadır. Bu yönüyle siyasal iktidar, sivil toplumu kamusal alanın her yerinde kuşatmakta, aynı anda toplumun düzenleyicisi, denetçisi, eğitimcisi, cezalandırıcısı olmaktadır. Bu sebeple Tocqueville'in demokrasi için zorunlu gördüğü özgürlükler işlevsiz kılınmaktadır, demokrasi saptırılmaktadır. ''Tocqueville çoğunluk azınlık ilişkisinden öte, çoğunluğun bireye manevi bir baskı yapması yani bireyle toplum arasındaki ilişkiye değinmektedir. Tocqueville toplumun kendi fikir ve teamüllerini zorla kabul ettirme eğiliminden bahsetmektedir. Başka bir deyişle toplumsal uymacılık tehlikesinden söz etmektedir. Tocqueville eşitliğin kişisizlikleştirici etkilerinden tedirginlik duymaktadır. Onun asıl meselesi çoğunluğun bireyler üzerindeki uymacılık zorlaması ilkesinin meşrulaştırmasıdır.'' ''Kişiler, sınırları çoğunlukça belirlenen uygulamalara tabi olmak durumunda bulunmamaktadır. Özel hayatın ve mülkiyet hakkının dokunulmazlığı, birçok hak çeşidinin üzerine temellendiği bir olgudur. Bu nedenle, bireyler, çoğunlukla ortak hareket etme baskısı hissetmeden kendi doğru ve düşüncelerine uygun bir yol çizebilmekte ya da aileleri, yakın arkadaşları ve ait oldukları cemaatle birlikte kendi özel alanlarında yaşayabilmektedirler. Çoğunluğun zorbalığına karşı özel hayatın dokunulmazlığı, yerel yönetimler ve federal yapıya dayalı bir siyasal örgütlenme biçimi tarafından desteklenmektedir. Böylelikle tekil ya da tikel olan ezebilecek nitelikte bir güç yoğunlaşmasının da önüne geçilmiş olmaktadır''.